Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Eldener, lojistik sektöründe son dönemde yaşananları ve sektörü bekleyen büyük değişimi anlattı. Eldener'e göre taşımacılık ve lojistik alanında faaliyet gösteren firmalar, 10 yıl içinde dijital değişime hızla ayak uydurarak birer teknoloji firmasına dönüşecek. UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Eldener, KPMG Gündem'in sorularını yanıtladı
Türkiye lojistik sektörü 2018'i nasıl geçirdi, diyerek başlayalım.
2018'in ilk 6 ayı, lojistikçiler açısından iyi geçti. Piyasalardaki hareketle birlikte taşımacılık da güzel gidiyordu. Ta ki dövizdeki yukarı yönlü hareketlenmeye kadar. Bununla beraber ithalatta ciddi düşüşler yaşandı, uluslararası taşımacılık ayağında da etkisini net şekilde gördük. 2018'in ikinci altı ayında, ithalatın ciddi şekilde düştüğü, firmaların gardını aldığı bir döneme girildi. Halen de devam ediyor. Şu anda piyasada zorunlu olmadıkça bir hareket olmuyor.
2019 için ne öngörüyorsunuz?
2018 sonundaki tabloya rağmen 2019'dan ümidimizi yitirmiyoruz ancak birkaç ay daha sakin gideceğini düşünüyorum. Sonrasında hareketlenme olacaktır. İhracatta düzenli artış var. İhracat ülkemiz için çıkış yolu. Yalnızca mal değil, hizmet ihracatı da bunun bir parçası. Birkaç yıl içinde 50 milyar dolara yakın bir hizmet ihracatı beklentisi içindeyiz.
Sektör olarak döviz kredisini yoğun şekilde kullanıyoruz. Şu anda döviz biraz daha dengeye oturmuş durumda. Bunun da ithalatı hareketlendireceğini öngörüyoruz.
Sektörde bugünlerde öne çıkan konular neler?
Şu sıralarda gündem maddelerimizin başında ticaretin kolaylaştırılması geliyor. UTİKAD olarak Ticareti Kolaylaştırma Kurulu'nda da görev yapıyoruz. Geçen yıl kurulda gerçekleştirilen 22 toplantıda, özellikle gümrük işlemleri ve taşımacılık ekseninde getirilen önerilerin yarısı gerçekleşirse zaten ticareti çok kolaylaştırmış olacağız.
Bu noktada ithalat işlemlerine yönelik de bazı önerilerimiz oldu. Türkiye'de gerçekleşen ithalatın neredeyse yüzde 80'i ihracat ara malı. Biz ithalatı kolaylaştırırken ihracatı da rekabetçi hale getiriyoruz. Burada çözülmesi gereken konulardan bir tanesi Kapıkule'deki tıkanıklık. Sınırda yalnızca araçların beklemesinden kaynaklanan 35 milyon Euro'luk müşterilerimize yansıtamadığımız bir maliyet var. Kayıp bununla da sınırlı değil. Belirli süre içinde özellikle Avrupa Birliği'ndeki alıcılara süre garantisi veremediğiniz takdirde sipariş alamıyorsunuz, aynı nedenle yabancı yatırımcılar da ülkeye girmekten kaçınıyor.
Biz lojistik sektörü olarak sesimizi çıkarıyoruz, ama aslında bizden çok ihracatçının konuşması gerek. Bu sebeple TİM ve diğer ihracatçı birlikleri ile de iletişime geçtik. Kapıkule'deki sorunun çözümü konusunda kamu otoritesinin ciddi şekilde devrede olduğuna inanıyorum. Bu iş bu sene çözülecek. Sektörde öne çıkan bir diğer problem ise transit taşımacılık. Örneğin Tiflis'ten kamyona mal yüklediniz, Mersin'e götürüyorsunuz. Mal Mersin'den de Tunus'a gidiyor. Gümrük kanunlarımız bu transit taşıma sırasında malın fiziksel kontrolden geçmesi gerektiğini söylüyor. Biz evraksal bir karşılaştırmanın yeterli olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye'yi transit kapı olarak kullanmak isteyen firmalar için fiziksel muayene ekstra masraf ve zaman kaybı demek, böyle olunca taşımacılar başka ülkelere yöneliyor. Bunu gerek biz, gerek Deniz Ticaret Odası gerek ise diğer sivil toplum kuruluşları kamu otoritelerine anlatmaya çalışıyoruz. 2019'da bu soruna yönelik adımlar atılacağını da düşünüyorum.
Son dönemde neler üzerinde çalışıyorsunuz?
UTİKAD'da, aralarında PTT, Havaş, MNG, Atlas Jet, Pegasus, Kumport gibi kurumların olduğu, sektörün her kesiminden 500'e yakın üye var. Birbiriyle iş yapan farklı grupları bünyemizde barındırdığımız için birçok problemi kendi içimizde konuşup, çalışma gruplarımız aracılığıyla en makul çözümü ortaya koyabiliyoruz. Bu nedenle özellikle kamu tarafından şu ara ciddi şekilde talep görüyoruz. Bizden görüş almak isteyen pek çok bakanlık var.
Biz bir meslek örgütüyüz, amacımız sektörümüzün daha uyumlu çalışmasını sağlamak. Politikayla hiçbir ilişkimiz yok, hepimiz son derece teknik çalışıyoruz.
UTİKAD olarak hedeflerimizden birisi de sektörü geleceğe hazır hale getirmek. Bu amaçla geçtiğimiz yıl "Geleceğin Lojistiği" adlı bir zirve düzenledik. Çok farklı sektörlerden katılımcılar geldi. Çok başarılı bir etkinlikti. Böyle olunca organizasyonu bu sene tekrar düzenleme kararı aldık. Bu kez temamızı "İleriye Dönüşüm" (Upcycling) olarak belirledik. Upcycling, bir takım şeyleri dönüştürürken aynı zamanda değerini de artırma anlamına geliyor. Bu kavramı sektörümüzde nasıl uygulayabileceğimizi yine farklı bakış açılarıyla gündeme getireceğiz. İleride bu etkinliği gelenekselleştirip teknolojinin sektörde nasıl kullanılacağını paydaşlarımıza aktarmak istiyoruz.
Lojistik sektöründe dijitalleşme ne durumda?
Lojistikte de birçok sektörde olduğu gibi değişiklik gösteren bir iş yapış şekli var. Şahsi görüşüm, şu anda sektörde faaliyet gösteren firmaların tamamı, 5-10 yıl sonra birer yazılım şirketi haline gelecek. Yapay zeka programlarının kullanılmaya başladığını göreceğiz. Bu insan kaynaklı hataları minimize edip otomasyonu yaygın hale getirecek.
Nasıl mesela?
Sadece robotların çalışacağı, insansız lojistik merkezleri mesela. Böylece aydınlatmaya ve ısıtmaya da ihtiyaç kalmayacak. Ya da sürücüsüz araçlar. Bu Avrupa'ya yapılan taşımacılığın hızlanması anlamına gelecek, çünkü bu araçları, insanlar gibi 8 saat araç kullandırdıktan sonra 8 saat dinlendirmek zorunda kalmayacağız. Yeni devreye girmeye başlayan blokzinciri uygulamalarının da sektörümüzde yaygınlaşacağına inanıyoruz. Bu konuda UTİKAD olarak aktif şekilde çalışıyoruz. Blokzincirinin bizi önümüzdeki süreçte, aracıların devreden çıktığı, birçok işlemin hızlandığı ve ucuzladığı bir döneme götüreceğini görüyoruz.
Elektronik ticaret lojistiği her yıl yüzde 20 civarında büyüyen çok önemli bir alan. E-ticarette en büyük sorun lojistik. Optimize ettiğiniz takdirde e-ticarette büyüyebiliyorsunuz. Lojistik maliyetinin düşürülmesi için izlenebilirliğin artırılması gerekiyor. E-ticaret konusunda yurt içi taşımacılıkta izlenebilirlik iyi bir noktada. Ancak sınır ötesi operasyonlarda işler karışıyor. Bu alanda faaliyet gösteren firmaların hemen hemen hepsiyle görüşmeler yaptık, karşımıza çıkan sorunları adresledik ve detaylı bir rapor hazırladık.
Ve üçüncü havalimanı... Son durum nedir?
Üyelerimiz yeni havalimanının açılışını dört gözle bekliyor. Taşınma aslında bizim için külfet. Yeni havalimanı açıldığında Atatürk Havalimanı kapanmayacak. Bu durumda iki alanda da ayrı ofise ihtiyaç olacak. Personeli bölmemiz gerekecek. Bunun getirdiği bir sürü sorun, ek maliyet olacak. Ama yeni havalimanı beraberinde ne getirecek? Beraberinde hem ihracatçıya hem de bizlere alternatif uçuş imkanları ve rekabet getirecek. Şu anda Atatürk Havalimanı'nda, Türkiye'de uçuş yapmak isteyen herhangi bir havayoluna verilebilecek tek bir frekans yok. Bu iki şeye neden oluyor? Devletler arası karşılıklılık ilkesi nedeniyle örneğin THY Çin'de haftalık ek 20 frekans istediği zaman karşı taraf da bizden aynı şeyi istiyor, ama biz Atatürk Havalimanı'nda bunu karşılayamadığımız için THY de frekans ve destinasyon sayısını artıramıyor. Yeni havalimanıyla beraber yaklaşık yüzde 10'luk kapasite artışı imkanı olacak.
İkinci terminal bittiği zaman zaten rahatlayacağız ama birinci terminalle beraber bu kapasite artışı özellikle Çin ve Hindistan kökenli havayollarının İstanbul'u daha fazla kullanmasına yol açacak. Aynı oranda Türkiye kökenli havayolu firmaları da uçuş sayılarını artırabilecek. Bu çeşitlilik, müşterilere hem daha uygun fiyat hem de daha fazla direkt uçuş imkanı olarak yansıyacak. Çünkü kargoda da problem genelde aktarmada oluyor. Yani ne kadar çok direkt uçuş, o kadar az baş ağrısı bizim için.
Ayrıca yeni havalimanında bir e-ticaret terminali planlanıyor. Bu bir ilk. Bunun getireceği avantajlar da olacak. Türkiye'deki küçük üreticimizi dünyanın en ücra noktalarındaki alıcılarla ancak e-ticaret yoluyla buluşturabiliyoruz. Firmaların ucuz ve verimli sevkiyat yapabilmeleri gerekiyor. Bu olmadığı takdirde gerçek bir ticaret anlaşması da yapılamıyor. Biz ülkeyi lojistik anlamda ne kadar verimli hale getirirsek o kadar yatırım gelir. Yani önce yatırım yapalım sonra lojistiği çözeriz düşüncesi genellikle hayata geçirilemiyor.
Türkiye'de intermodal taşımacılığının geliştirilmesi için neler yapılabilir?
İntermodal taşımacılık son dönemde gündeme gelen ve popülerleşen bir konu. Demiryolu ile taşımacılığın ileride önem kazanacağını düşünüyorum. Şu anda demiryolu taşımacılığının Türkiye'deki oranı yüzde 1. Bu çok yetersiz, Rusya'da yüzde 80 mesela. Demiryolu intermodal çalışmalarının gelişmesi aslına bakarsanız biraz da "Tek Yol Tek Kuşak" çalışmasını verimli hale getirdi. Çin'den şu anda demiryoluyla malzemeyi Bakü-Tiflis–Kars demiryolu hattının da açılmasıyla verimli şekilde getirebiliyoruz, ama buradan Avrupa'ya taşımada sıkıntı yaşıyoruz. Neden? Çünkü boğazları demiryoluyla aktarmasız geçemiyoruz. Bunun çözülmesi gerekiyor. Bu noktada Ulaştırma Bakanlığı'nın bir takım girişimleri var.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü üzerindeki demiryolu hatlarının aktive edilmesi bu konuda faydalı olabilir. Ayrıca İstanbul Boğazı'nın altından büyük bir tünel inşa edilmesi projesi de gündemde. Bu olduğunda Türkiye gerçek anlamda transit taşımacılığın merkezi ya da Doğu ile Batı arasında geçiş noktası haline gelebilir. Bu bize neyi sağlar? Şu anda Türkiye 'Lojistik Performans Endeksi'ne göre dünyada 47'nci sırada. Gümrük ile ilgili bazı çalışmaları daha verimli hale getirdiğimizde, özellikle demiryoluyla ilgili imkanları sunabildiğimiz takdirde ilk 20'ye yükseleceğimize inanıyorum.
Güzel tarafı kamunun da 'Lojistik Performans Endeksi'ndeki sıralamamızı başarı kriteri olarak görmesi ve bu noktada da çalışmalarına yön vermesi oldu. Kamunun yanı sıra diğer STK'lar ile de çok yakın ilişkideyiz. TÜSİAD, MÜSİAD, DEİK, TİM gibi çok etkili kuruluşlarla bire bir görüşmeler yapıyoruz, karşılıklı istişareler yürütüyoruz. Verimliliğe dayanan teknik bakış açısını kendimize pusula olarak kabul ettik.
KPMG Gündem