Lojistiği genel olarak, tedarik zinciri boyunca ürünleri, bilgiyi, kaynakları ve hizmeti taşımak için gerekli tüm faaliyetlerin entegre yönetimi şeklinde kısaca tanımlayabiliriz. Diğer bir ifade ile lojistik hammadde, son ürün ve nihai tüketici arasındaki her adımda ürünlerin, bilginin ve hizmetin hareketini içerir. Tipik bir ürün için bu zincir; hammadde kaynağından, üretim, dağıtım, tüketim noktası ve tersine lojistiğe (tersine tedarik zincirine) kadar uzanır.
Lojistik faaliyetler basit olarak yük taşımacılığı, depolama, envanter yönetimi, malzeme kullanımı ve ilgili bilgi işlemlerden oluşmaktadır. Lojistik yönetiminin temel amacı ise, yer ve zaman faydası sağlamak maksadıyla ürün, hizmet, kaynak ve bilgi ile birlikte minimum maliyetle müşteri gereksinimlerini karşılayacak bir şekilde bu faaliyetleri yönetmektir.
Geçmişte bu maliyetler sadece lojistiğin içselliğinden kaynaklanan parasal değerler olarak ifade edilirken, günümüzde çevre bilincinin yükselmesi ile birlikte dışsallıktan kaynaklanan maliyetlerde söz konusu olmaya başlamıştır. Bu bağlamda; iklim değişikliği, hava kirliliği, havanın kalitesi, gürültü, ses, görüntü, titreşim, toprağın kullanımı, kaynakların tükenmesi, atıklar, kirlilik, kimyasallar, zehirli atıklar, tehlikeli maddeler, emniyet, sağlık ve kazalar vb. gibi etkenlerden kaynaklanan dış maliyetlerde daha fazla lojistik açıdan dikkate alınmaya başlanmıştır.
Bu çabalar sonucunda günümüzde lojistik sektör tarafından; “ekonomik”, “çevresel” ve “sosyal” hedefler arasında “sürdürülebilir bir yeşil lojistik” denge köprüsü kurmak hedeflenmiştir. Bu da bize gösteriyor ki yeşil lojistik, sadece ekonomik tabanlı bir fonksiyon olmanın ötesinde, yeni oluşturduğu yeşil güç denklemi ile çevresel ve sosyal faktörleri de dikkate almaktadır.
Aslında lojistik sektör, çevrenin önemi ve bilinci ile 1980’li yılların başından itibaren tanışmaya başlamıştır. Bu tanışma lojistik hizmet üreten firmaların sınırlıda olsa çevre bilincine dayarlı ve çevre dostu politikalar üretmesi ile bu politikaları eş zamanlı olarak lojistik politikalarla birlikte müştereken piyasalarda hayata geçirmesini sağlamıştır.
1990’lı yıllardan itibaren sektörler ve işletmeler arasında tedarik zinciri yönetiminin öneminin artması ile birlikte çevre konuları artık lojistik ve tedarik zinciri konseptlerinin de içinde yoğun olarak yer almaya başlamıştır.
2000’li yıllardan itibaren de lojistik sektörde yeşil lojistik ve tedarik zinciri konseptleri müstakil olarak oluşturulmuş ve bu konseptler kapsamında çevreye uygun ürünler ve hizmetler geliştirilmeye ve üretilmeye başlanmıştır. Aynı zamanda bu konsept içerisinde tüketicilerde aktif ve etkin bir hale gelmiştir. Başlangıçta bu konseptler üretim ve taşıma ekseni üzerine oturtulmuş olsa bile, sonrasında ise, ilgi alanı ve uygulamalar tüm yapıyı kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Bugün (2010-2012) artık sektörlerin, fabrikaların, işletmelerin ve firmaların olmazsa olmazı konumuna gelen yeşil lojistik ve yeşil tedarik zinciri, gerek strateji belirlemede gerekse rekabet avantajı yaratmada önemli birer aktör konumuna gelmiştir.
Günümüzde yeşilin gücünü ortaya koyan konseptlere enerji kullanımı ve çevreye etkileri, doğaya verilen zararların azaltılması, tedarik zincirinin çevreye uyumu, yeni çevre stratejileri, ulaştırma, ses, ışık, egzoz, emisyon, yakıt, tersine lojistik ve tedarik zinciri yönetimi, geri dönüşüm, atıkların ve kimyasalların yönetimi, elleçleme, paketleme ve ambalaj malzemeleri vb. konular dahil edilerek güncellenmiştir.
Şirketlerin ve firmaların çevre dostu stratejiler ve politikalar oluşturmaları ve bunları uygulamaya başlamaları, kendi bünyelerinde, sektörlerinde ve pazarlarında yeni iş modeli ve felsefe yaratmaya zemin hazırlamıştır. Çevre dostu politika ve uygulamaların etkinliği ile verimliliğini artırmak ve lojistik sektörle entegrasyonunu sağlamak için de, lojistik sektörle ve lojistik uzmanlarla işbirliği, danışmanlık ve rehberlik ilişkisi içine girmişlerdir. İşbirliği, lojistik sektörün ve sektördeki firmaların yapılarını daha modern ve yeşil sistemlere uygun bir hale getirmiştir. Bu durum fabrikalar, şirketler, firmalar ve sektörler için bir gurur kaynağı olmasının yanı sıra, rekabet güçlerini artıran önemli bir araç haline gelmiştir.
Etkili bir tedarik zinciri ve onun entegratörü olan yeşil lojistik uygulamalara, çevre dostu olma faktörü eklendiğinde, fabrikalar, şirketler ve firmalar açısından ekonomik baskılar, stresler, kaygılar ve kayıplar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kaygıları ve kayıpları azaltacak ürünlerin yapılması ve hizmetlerin uygulanması veya kayıpları göze alarak çevre dostu daha pahalıya mal olacak ürünlerin ve hizmetin geliştirilmesi, günümüzde üst yönetimin ve karar vericilerin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır.
Daha iyi bir dünya ve daha iyi bir yaşam kalitesi için yeşil lojistik uygulamaları ve kazanımlarına ilişkin bazı konuları şöyle sıralayabiliriz:
• Küçük gruplar halinde ürünlerin nakliyesinden ziyade daha büyük gruplar halinde ürünlerin taşınması,
• Üretim ve sevkiyat için alternatif çevre dostu yakıtlı araçların kullanılması,
• EU 5’e sahip araçların kullanılması,
• Gürültü ve ses önleyicilerinin araçlara takılması,
• Çevre dostu verimli ulaşım ve dağıtım sistemlerinin kullanılması,
• Genel paketleme işlemlerinin ve kullanılan malzemelerin azaltılması,
• Plastik malzemeler yerine geri dönüşümlü malzemelerin kullanılması,
• Sürdürülebilir bir şekilde saf (karışımsız) ürünlerin kullanılması,
• Çevre dostu geri dönüşüm,
• Just-in-Time Lojistik-III uygulamaları,
• İnsan kaynaklarının bilişsel ve duyuşsal alanda eğitilmesi,
• Müşterinin bilinçlendirilmesi,
Bugün toplumun refahını artıracak, sosyal etkisi olan, toplumsal sorumluluğu sağlayan ve çevreye duyarlı “yeşil ürünler ve yeşil hizmetler” daha fazla tüketiciye hitap etmektedir.
Çevre konuları son yıllarda tedarik zinciri (değer zinciri) boyunca önemli bir husus olarak sayısız lojistik kararları etkilemektedir. Bu nedenle üst yönetimler çeşitli tedarik zinciri uygulamaları, yük dağıtımı, atık yönetimi, taşıma, enerji ve lojistik ile çevresel etkileri kapsayan evrensel ve popüler stratejiler gelişmiştir. Bu stratejilerin başında “yeşil lojistik standartlarını ve normlarını yükseltmek” gelmektedir.
Bugün dünyada yaklaşık 400 milyar dolarlık çevre ve yeşil lojistik pazarının olduğu tahmin edilmektedir. Bu pazar gelecekte lojistik ve tedarik zinciri yönetiminin karşılaşacağı ve önem vereceği konulardan biri olacaktır. Nitekim, bu bağlamda Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) satıcılar için dünya çapında uygulanması amacıyla, ISO 14000 olarak bilinen “uluslararası bir çevre standardı” geliştirmiştir.
Sonuç olarak çevre konuları ve yeşil lojistik, değer zinciri boyunca, hammadde, gelen lojistik ve giden lojistik satın alma da dahil olmak üzere çok sayıda lojistik kararları etkileyeceğini göstermektedir. Ayrıca bu konular lojistik sektörünün yeni ve geniş bir pazar fırsatından yararlanması açısından kendini gösterdiği alanların başında gelmektedir. Yeşil lojistik, günümüzde geleneksel lojistik anlayışın ve faaliyetlerin dışında çevresel konular, geri kazanım, bertaraf etme, tersine lojistik ve tedarik zinciri vb. gibi konulara yönelik pazarlar yaratarak tamamen yeni bir alt sektörün oluşmasına yol açmıştır.
Dr.Doğan Karadoğan/Lojistik Hattı