Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gündem / NE OLACAK ŞİMDİ?

NE OLACAK ŞİMDİ?

NE OLACAK ŞİMDİ?08.07.2013
Çocukluğumda hiç unutmam, eninde sonunda her şey düzelecek, artık hiç savaş kalmayacak, hırsızlıklar bitecek, insanlar hep mutlu olacak, barış ve sevgi Dünya'ya hakim olacak, ama eninde sonunda olacak diye düşünür, bunun hayalini kurardım. Yaşım ilerledikçe gördüklerim, yaşadıklarım, umudumu ne yazık ki, her geçen gün biraz daha yitirmeme sebep oldu. Çocukluğum, 1970'li yıllarda geçti İstanbul Fatih'te. O döneme hem yokluk, hem de anarşi hakim olmasına rağmen, insanlar arasındaki ilişkiler, bağlar ve dayanışma arzusu bugünkünden çok daha fazla idi. İdeolojik ve mizahi anlamda beklediklerimi pek bulamasam da, TRT'de oynayan "Seksenler" dizisini, nostalji yaşama adına izliyorum ara ara. Çocuklarıma da izletmeye çalışıyorum bizi daha iyi anlasınlar diye, ama, tahmin edersiniz ki, başarılı olamıyorum. Hani belki anlarlar da kuşak farkını kapatırmışız gibi bir hayal olsa benimkisi. O yıllarda arabası olan nadir ailelerden birisi olmamıza rağmen, aynı zamanda yakıtı olmayan ailelerdendik de. Evimiz ve mutfağımız vardı, ancak mutfağımız da yağımız, şekerimiz yoktu. Yazımı okuyan gençler anlamamışlardır ne demek istediğimi ama, bizim jenerasyon anlamıştır. Tüm bu yokların sebebi hem yokluktu, hem de gerçekleştirilemeyen lojistikti. Tabi bizim için tek sonuç vardı : Yokluk.  

1980'de askeri darbe gördük, 83'den itibaren yokların sayısı azalmaya, varların artmaya başladı. Ama çoğu kişi için bu pek de bir şeye yaramıyordu, çünkü bu kez de para yoktu. 70'lerde de para azdı ama zaten harcayacak fazla bir yerde olmadığından çok da dert etmiyorduk. Bu kez her geçen gün yeni ürünler ortaya çıkmaya başladı, daha önce ülkeye ancak kaçak sokulan sigara ve alkollü içecekler, artık raflarda idi. Döviz serbest hale gelmiş, şirketler ihracatı öğrenmeye başlamıştı. 90'lara gelindiğinde bu süreç daha da hızlanmıştı. Üzerine 94, sonra 99 krizleri ile ekonomik büyümenin önemli bir unsurunun da krizler olduğunu ve develüasyonun önemini de anlamış olduk. 2000'li yıllar ile teknolojideki hızlı değişim, özellikle internet'in yaygınlaşması ile, artık Dünya tümü ile şeffaf hale geldi ve herkes her tür ürünü daha fazla görür, ister ve ona sahip olmayı arzular duruma ulaştı.  Tüketim had safhaya ulaşmış, seyahat etmek kolaylaşmış, artık hızlı tüketim kavramı hayatın vazgeçilmez bir halini almış ve tüm üretim alanları da bu hızlı ve sık tüketime göre kendilerini pozisyonlandırmış hale geldi. Ekonomistler tabirimi beğenirler mi bilemem ama, bana göre aynı zamanda "OBEZ" bir Dünya yaratılmış oldu. Elbette bu obeziteyi en çok destekleyen ve diğer bir deyişle, fonlayan, önce finans sektörü, sonrasında ise güçlü-marka sahibi ve Dünya'nın her yerine ürün satabilecek ve ulaştırabilecek ülkeler olmuşlardır. Öyle ki, böylesine büyük bir arz, ancak sekteye uğramadan süreklilik sağlayabilir. Tabi, şu gerçeği de bir kez daha hatırlamak lazım, tüm bu büyüme ve gelişim, hem lojistik sektörünün önemli ölçüde büyümesine ve gelişmesine sebep olurken, hem de lojistiğin bu gelişime ayak uydurması sayesinde olabildi.

Yazımın başlığında da belirttiğim gibi, ne olacak şimdi? Yani, Türkiye'de Gezi Parkı olayları, Mısır'da yaşanılan askeri darbe ve iç karışıklık, bir süredir devam eden Suriye'deki huzursuz ve belirsiz ortam, Dolar'ın FED'in de katkıları ile (!) istikrarsız yükselişi, faizlerdeki dengesizlik, 2008 krizi sonrası Avrupa'nın bir türlü toparlanamayışı, Brezilya'daki olaylar, Çin'de artan maliyetler …ve bunlar gibi onlarcası. Ne mi olacak, hiçbir şey. Çünkü anladım ki artık, Dünya döndükçe, nüfus arttıkça, teknolojinin kullanımı basitleştikçe insanların neredeyse tamamı, dilleri bazen söylemese de, kendi içlerinde küçük birer kapitalist olarak yaşamayı öğreniyor ve hayatlarından çok da fazla ödün veremez hale geliyor. Yani obez bir hayatı sürdürmekten başka çok da yapacak bir şey kalamıyor. Önümüzdeki hafta, bu yazımı sürdürüp, lojistiğin kendisini nasıl pozisyonlandırması gerektiğini ele almaya çalışacağım. Şimdilik biraz nostalji, biraz gerçeklerle yüzleşme diyelim okuduklarınıza. Kalın sağlıcakla.

Hakan Çınar/Dünya Gazetesi