Lojistiğin karbon emisyonlarının ana kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Lojistik ve nakliye sektörünün karbon salınımı pastasında büyük bir pay almakta. IPCC-2007 (ne olduğunu açıkla) çalışmasına göre yolcu taşımacılığı dahil lojistiğin payı ’tür. Aynı şekilde lojistik global sera gazı emisyonlarının %24’ünü oluşturmaktadır. Sadece büyük lojistik firmaların ticari müşterilerinin karbon ayak izinin düşürülmesinin bile genel CO2 emisyonunun düşürülmesinde anahtar rol oynayacağı kabul edilmektedir. Aynı zamanda düşük karbonlu lojistik çözümlerin ve esnek nakliye modlarının yeterince yaygın olmadığını da söyleyebiliriz. Nakliye ve lojistik alanında spesifik çözümler için halihazırda çok az pazar alanı ve hazır teknoloji bulunmaktadır. Aslında diğer bir bakışla bu durum pazarların da doğup büyüyüp gelişip daraldığını düşündüğümüzde yeni olan bu pazarda yeni fırsatların olduğu anlamına da gelmektedir. Dünyada oldukça mesafe katetmiş olan bu pazarın Türkiye'de çok daha yeni olduğu bir gerçektir. TÜSİAD’ın açıkladığı gibi bu trene geç binmiş durumdayız ama geç binmiş olmanın bize getirdiği ciddi avantajlar da olacaktır.
Dünyada hükümetlerin çoğu, uluslararası dev şirketler, sivil toplum örgütleri ve en başta çevre bilinci artan insanlar karbon verimliliğini artırmak ve bu konuda büyük adımlar atmak istiyor. Bunun yolu ise düşük karbon ekonomisinden geçiyor. Düşük karbon verimliliğini ilk taahhüt eden şirketlerin başında DHL geliyor. DHL karbon emisyonlarını 2020'ye kadar %30 oranında düşürmeyi taahhüt etti.
Genel görüş sürdürülebilir lojistik alanında büyük adımlar atılması için yasal düzenlemelerin gerektiği yönündedir. Giderek tüm ülkelerde artan bir hızda yasal düzenlemeler peş peşe gündeme gelmektedir ve gelecektir. Bu hızlı değişimin temel sebebi ise toplumun katmanları arasında bu konuda herhangi bir muhalif kesim olmamasıdır. Karbon ekonomisine geçişin en büyük ayağı olan karbon fiyatlandırma mekanizması ise pazarın gelişmesini hızlandıracak görünüyor. Karbon emisyonlarının piyasa değeri gerçekçi rakamlara oturduğunda çevre konusu yatırımların ayrılmaz bir parçası olacaktır. Önümüzdeki dönemde lojistiğin ticareti etkilemesi anlamında 7 temel gelişme ve açılım bu konuda önümüze çıkacaktır. Bunlar:
1. Lojistik’in bir emtia olmadığı ve bir hizmetler bütünü olduğu gerçeğinden dolayı düşük karbon ekonomisini ileri taşımada lojistiğin rolü çok yükselecektir.
2. Hükümetler, özel sektör ve finansal yapıların baskısıyla teknolojik zorluklar giderek aşılacaktır.
3. Sürdürülebilirliğe ulaşmak için köklü rakipler bile işbirliği yapmaya başlayacaklardır. Ticari müşterilerin, tedarikçilerin ve lojistik şirketlerinin önceliği özellikle seragazı emisyonlarının düşürülmesine verdiğini göreceğiz.
4. Sürdürülebilir yeniliklerin (inovasyonlar) ve teknolojik avantajların lojistik şirketleri için yeni fırsatlar yaratacağı zaman içinde görülecektir.
5. Giderek karbon etiketlemesinin standartlaştığını izleyeceğiz. Tüketici karbon etiketine bakarak aldığı ürünün çevreye ne kadar zarar verdiğini görecek. Bu durum ise piyasadaki saydamlığı arttıracak ve şirketlerin ve şirketlerin müşterilerinin seçimlerini etkileyecek.
6. Karbon emisyonları eninde sonunda kanunlar zoruyla olsa da olmasa da fiyat etiketlerine girecek. Karbon muhasebesi ise şirket muhasebelerinin bir parçası olacak. Birçok pazar alanında, karar verme ve kurumsal raporlama aşamalarında CO2 emisyonları rakamlarını göreceğiz.
7. Karbon fiyatlamaları ve piyasada gündeme gelen daha sıkı yasal düzenlemeler sonucu karbon emisyon ölçümleri hızlanmış olacak.
2010 yılında Meksika’da yapılan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı, (COP16) Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Lojistik Raporu’nda önümüzdeki yıllarda düşük karbon ekonomisinin nereye gideceği tartışıldı. Unilever, Wallmart, Carrefour, Tesco şimdiden tedarik zincirlerinde ve mağaza raflarında çevreye daha az zararlı ürünler koymaya başladılar. Bu durum sadece maliyet düşürmeye yaramıyor, çevreye zarar vermeyen yeni ürünler yaratmaya da fırsat veriyor ve pazarı genişletiyor. Uluslararası zincirlerin yönetim raporlama ve denetim mekanizmalarında her ülke gibi sıra Türkiye'deki yapılanmalara geldiğinde ilk önem verdikleri ve sorguladıkları temel performans göstergeleri artık karbon emisyonları ile ilgili. Uluslararası şirketlerin bu tür çabalarının ve kararlılıklarının 60-70 ülkeyi kapsayan tedarik zinciri ağları olduğu için düşük karbon seviyelerine ulaşma anlamında ciddi katkılar sağlayacaklarını düşünüyoruz.
ÜÇ TEMEL SENARYO
Gelecekte firmaların lojistik süreçlerini etkileyeceği düşünülen 3 temel senaryodan bahsediliyor. Bunlar;
1-Yeşilleşme hükümet politikaları ve kanunlarla zorunlu tutulabilir (Bu durumda yukarıdan aşağıya bir etkileşim söz konusudur). Üreticilerin ve dağıtıcıların organizasyonlarının sorumluluk alması, sevkiyatlarını kontrol etmesi ve ürünlerinin geri dönüşümünü sağlaması büyüyen bir trend haline geldi. Bu trendin temel sebebi nedir diye düşündüğümüzde, temel amacın yasal zorunluluklara uyum olduğunu, yasal düzenlemeler peş peşe geldiği zaman bu değişiklikleri hazır olarak karşılamak istemelerinin önemli faktörler olduğunu söyleyebiliriz. Kurumsal şirketler yeni çevre yasalarıyla uyum sorunu oluşmasını istemiyorlar. Onlar için yasal düzenlemelerin gelip gelmeyeceğinden çok ne zaman geleceği de daha kritik bir konu olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde çevre bakanlığının kurulmuş olması, sürdürülebilirlik ve yeşil lojistik kavramlarının daha sık karşımıza çıkması, KOSGEB’in çevreci projelere verdiği desteği arttırması, atık yönetmelikleri, yeşil lojistik ile ilgili yayınların artması vb. gelişmeler bu konunun hızla ivme kazanacağının ve daha yoğun yasal değişikliklerin gündeme geleceğinin işaretçisidir. Bu arada Hollanda gibi bazı ülkelerde karbon vergisinin alınmaya başladığını da söylemekte fayda var. Şirketler artık çevre konusundaki hükümetlerin gündeme getirdiği yasal değişikliklerin kendileri üzerinde majör etkileri olacağını öngörüyorlar. Artık şirketlerin dağıtım süreçleri ürünlerini sattıklarında bitmiyor. Ürünler şirketlerin kontrolünden çıktıktan sonrasındaki aşamalar dahi artık şirketlerin sorumluluk alanına giriyor.
2-İkinci yaklaşım ise yeşil insiyatiflerin endüstri ve diğer ilgili piyasa oyuncuları tarafından başlatılıyor olması. Burada da aşağıdan yukarıya bir etkileşim sözkonusu olacaktır. Hükümetlerin yasal müdahaleleri sık ve tahmin edilemeyen şekilde olabilmektedir. Müşterilerin baskısı ile endüstrinin ihtiyaçları kesiştiğinde şirketler pozisyon almaya başlıyor.
3-Üçüncü yaklaşım ise sertifikasyonlar yoluyla hükümet ve endüstrinin uzlaşmasıyla oluşan yaklaşımdır. Bu kollektif bir yaklaşım olduğundan ve herkesin birlikte çalışmasıyla gerçekleşeceğinden en büyük çevresel etkinin bu yolla oluşacağı aslında açık bir gerçek. Bu noktaya ulaşmak için yukarıda değindiğimiz gibi önlerine CO2 emisyonlarının düşürülmesine yönelik çok paydaşlı işbirliği projeleri geldiğinde özellikle köklü lojistik firmalarının kendi aralarındaki köklü rekabetlerini gözden geçirmeleri elzem olacaktır. Ve zaman içinde bu tür işbirliklerinin zarardan çok özellikle maliyet düşürmeler anlamında ciddi katkılar sağladığı açıkça görülecektir.
LOJİSTİK FİRMALARININ YEŞİL OLMASI İÇİN 10 TEMEL NEDEN
1-Hizmet üretim sisteminize ve operasyon prosedürlerinize özgünlük katarak çevresel etkilerinizi ve mevcut veya yeni gelecek olan yasal düzenlemeleri yönetmeyi ve bu değişikliklerle başetmeyi öğrenirsiniz. Gelişmelerin gerisinde kalmamış olursunuz.
2-Hizmet, ürün, proses tedarik kaliteniz ve verimliliğiniz gelişir. Yeşil lojistik insiyatifleri anlamında alacağınız her doğru karar başlangıçta yatırım miktarınızı arttırıyor görünse de kısa zamanda operasyonel maliyetlerinizin direkt olarak belirgin oranda düşürülmesine neden olacaktır. Yeşil yatırımların geri dönüş süresi hep makul ve kabul edilebilir süreler olmaktadır. Bunları görebilmek için çok fazla bir vizyon sahibi olmak gerekmemektedir. Ayrıca hükümetler, AB politikaları ve kalkınma ajansları benzeri kurumlar yeşil yatırımlar sözkonusu olduğunda yüksek hibe ve destek programları başlattılar bile. Bir örnek verecek olursak KOSGEB enerji verimlilik projesi ile gelen KOBİ’lere genel destek programı kapsamında %50 hibe desteği vermektedir. Aslında lojistik üst yöneticilerinin atması gereken adımlar basit:
• Şirketlerinde karbon yönetimiyle ilgili kendi üst yönetim grubunun içerisinden etkili bir lideri olan bir takım oluşturmalılar,
• Bu süreç içerisinde Yeşil lojistik konusunda uzman danışman kuruluşlardan yardım almalılar,
• Yol haritalarını çizip önlerini ve gelecekte kendilerini nelerin beklediğini görmeliler.
Özetle: bir karbon yönetimi planına sahip olmalılar. Bu planın varlığı ve uygulamasının lojistik firmaların sürdürülebilir olması ile doğrudan ilintili olduğunu söyleyebiliriz.
3 -Yeşil ekonominin ihtiyaçları sizi innovatif kararlar almaya zorlar. Yeşil ekonomi giderek gelişen bir pazar haline gelmektedir. Bu zorlamalar yine yukarıda bahsettiğimiz gibi operasyon maliyetlerini düşürücü yansımalarıyla firmanızı her zaman daha ileriye götürecektir. Önemli pazarlara giriş yapabilmeniz için ISO 14001 sertifikasyonu ve diğer sertifikasyonları alma yolunda size avantajlar sağlar. Artık birçok işbirliği aşamasında önemli pazarlara girişler sözkonusu olduğunda bazı sertifikasyonlara sahip olmanız sizi bir adım daha öne çıkaracaktır. Yeşil olma yolunda yaptığınız çalışmalar bu sertifikaları almanıza yardımcı olacaktır.
4-Çevresel ihtiyaçlara cevap veren ürünler geliştirdiğinizde verdiğiniz hizmet ve ürünlerde farklılık yaratmış olursunuz. Yeşil ekonomiye geçiş ürün ve hizmetlerde farklılık ve yenilikler yaratmadan mümkün olamamaktadır.
5-Müşteri baskısını azaltmış hatta tercih edilen firma statüsüne geçmiş olursunuz. Yeşil olmanız pazarlama ve tanıtım politikanızda özellikle P&R etkisi anlamında size güç kazandıracaktır.
6-Küreselleşmenin tüketicinin satın alma ve alışveriş tarzında gözardı edilemez bir etkisi olmaya başladı. İletişimin gücünün tüm dünyada artması ve giderek daha kolaylaşması ticareti de müthiş bir şekilde küreselleşme anlamında tetikledi. Artık herkesin herşeyden haberdar olduğu ve daha da olacağı dönemler yaşıyoruz. Bu durum tüketicilerin tercihlerinde birebir değişmeleri çok hızlı bir şekilde görmemize yol açıyor. Bu gelişmeler tüketim kanalları çeşitliliğinin artmasına da neden oluyor. Satış ve tüketim kanalları sanal marketlerinve internet üzerinden satışların artması, internetin lojistik hizmet alanlarını etkilemesi ve aynı zamanda bu yeni kanallarda var olabilmek açısından firmaların sürdürülebilir olmasını gerektiriyor.
7-Teknoloji şimdiye kadar görülmeyen bir hızla ilerliyor. Buna katlana katlana hızlanan geometrik artışın da ötesinde bir hız diyebiliriz. Bu teknolojik gelişme hızının aynısını yeşil teknoloji alanında da göreceğiz. Rakamsal olarak düşük karbon ekonomisi ile ilgili sadece bir web sitesini örnek vermek istiyorum; www.lowcarboneconomy.com 1783 ürün, 1945 organizasyon, 3722 haber ve 442 etkinlik içeriyor.
8-Enerji maliyetleri yüksek rakamlara ulaşıyor, kaynaklar azalıyor. Enerji maliyetleri ve zaman zaman yaşanan kesintilerin maliyeti hep artan yönde. Daha çok enerji üretmek de çevresel etkileri açısından çözüm değil. O zaman geriye mevcut enerji tüketimimizi düşürmekten başka çare kalmıyor.
9-Demografik gelişmeler; yaşlı nüfusun artması ve yaşanan göçler dünya ekonomisi üzerinde giderek artan bir etki yaratıyor. Bu nüfus hareketleriyle birlikte enerji kullanımı hızla yükselmekte ve enerji verimliliği projelerinin önemini ön plana çıkarmaktadır.
10-Sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk alanlarında tüketici farkındalığının artması. Yukarıda değindiğimiz gibi iletişim ve teknolojinin hızlı yükselişi tüketicinin farkındalığını doğrudan etkilemektedir. Sosyal sorumluluk alan ve almayan firmalar tüketici tarafından kolayca ayırt edilmektedir.
Yararlanılan kaynaklar:
- Dave Meyer, Sustainable Economic and Environmental Development Solutions Global Alliance (SEDDS) ,
- Jose Luis Duran, Chairman of the Management Board, Carrefour Group
GREEN LOJİSTİK YEŞİL İÇİN ÇALIŞIYOR
2011 yılında İzmir’de faaliyetlerine başlayan Green Lojistik Danışmanlık, farklı şirketler, KOBİ'ler ve yabancı yatırımcılara; tedarik zinciri idaresi, eko-verimlilik uygulamaları içeren nakliye ve lojistik yönetimi, politika belirlenmesi, enerji ve yakıt yönetimi, işbirliklerine dayalı network geliştirilmesi, proje geliştirme, yazma, uygulama ve sürdürülebilir tedarik zinciri ve yeşil lojistik konularında danışmanlık hizmeti veriyor. 15 ülkenin partneri olduğu Green Logistics Consultancy Group’un Türkiye partneri olan şirket, aynı zamanda Avrupa Tedarik Zinciri Enstitüsü Karbon Konseyi Adına “Karbon Akreditasyonu” veriyor. Green Lojistik Danışmanlık şirketinin yeşil sürdürülebilirlik iş alanında bugüne kadar gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeyi planladığı başlıca projeler ise şöyle:
-Yeşil Lojistik eğitimleri,
-Karbon akreditasyonu,
-Yeşil Lojistik süreçleri ve karbon emisyonu danışmanlığı,
-Yerel Market zincirlerine lojistik danışmanlık,
-Performans ve hedef takip süreçleri danışmanlığı,
-Yeşil lojistik kapsamında yakıt koruma sistemleri danışmanlığı. Bu kapsamda uygulamalı danışmanlık yapılmakta olup dünyada en geçerli yakıt hırsızlığını önleyen sistem olan Antisifon cihazlarının Türkiye temsilciliğini yürütüyor.
Kaynak:Lojistik Hattı