Önceki yazılarımda taşımacılıktan lojistik anlayışına geçmek yönündeki iradenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamakla birlikte günümüz rekabet ortamında bunun bile yetersiz kalacağını savunmuştum. Bu maksatla bir basamak daha ileriyi görerek tedarik zinciri yönetimi anlayışını kavramamız gerektiğini belirtmiştim.
Son yıllarda bilgi teknolojileri ve süreç geliştirme yöntemlerindeki gelişmelere paralel olarak, hammaddenin nihai ürünlere dönüştüğü ve ardından müşterilere dağıtıldığı entegre bir sürecin yani Tedarik Zinciri’nin önemi giderek artmaktadır. Günümüzün global çerçevede sürdürülen aşırı rekabetçi ve dinamik iş ortamında Tedarik Zinciri Yönetimi, daha iyi müşteri hizmetleri, verimliliğin artması ve geliştirilmiş bir rekabet gibi kuruluş amaçlarının daha iyi gerçekleşmesi için önemli bir stratejik anahtar faktördür.
Artık, bir işletmenin tek başına üstün başarılara ulaşamayacağı bilinmekte ve rekabetin işletmelerden çok işletmelerin Tedarik Zincirleri arasında gerçekleştiği kabul edilmektedir. Yıllar önce Peter Drucker’ın ifade ettiği gibi duvarların yıkılması gerekmektedir. Bu öneri ilk kez duyulduğunda her bir departmanın kendi değerini maksimize etmeye çalıştığı buna rağmen işletme içi verimliliğinin düşük olduğu fonksiyonel yapılar yıkılmaya başlamış yerini süreç ve takım yönetiminin domine ettiği daha basık ve yalın yapılar almaya başlamıştı. Böylelikle departmanlar arası bilgi alış verişi artmış, iç müşteri kavramı ortaya çıkmıştı. Oysa gelinen noktada sadece içerdeki departman arasında değil işletmelerin müşteri ve tedarikçileriyle arasındaki duvarları yıkılması gerektiği net bir şekilde görülmektedir.
Aslında müşteri olarak bizler satın alma kararlarımızda birinin yerine diğerini tercih ettiğimizde bir tedarik zinciri yerine öbürünü tercih ettiğimizin farkında olmamaktayız. Hele hızlı tüketim grubu ürünlerde pazarda bulamadığımız bir marka yerine diğerini çok kolaylıkla tercih edebilmekteyiz. Bu durumda pazarda mevcudiyeti en hızlı ve en düşük maliyetle sağlayabilmek kaygısı işletmeler arası bilgi paylaşımını, ortak planlamaya yapmayı, Pazar talebini doğru bir şekilde birlikte öngörmeyi, birbirine güven duymayı ve ortak amaçlar doğrultusunda birlikte çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Kısacası Tedarik Zinciri Yönetimi anlayışını ön plana çıkartmaktadır.
Ancak günümüzde Tedarik Zincirlerinin biraz evvel değindiğim gibi bizim gibi hem beğenileri hem de tercihleri sürekli değişebilen müşterileri tatmin edebilmek için hızlı ve çabuk yanıt verici olması gerekmektedir. Bu yüzden Tedarik Zincirlerinin performansının değerlendirilmesinde hız ve esneklik ölçütleri kesinlikle yer almalıdır. Firmalar arasındaki rekabet yarışında, bir firmanın müşteriye kaliteli ve daha ucuz olan ürün ve hizmetlerini aynı sektördeki diğer firmalardan daha hızlı eriştirmesi rekabeti artıracak ve performansı yükselecektir.
Günümüzde müşteriler için gerekli olan doğru ürünlerin tasarlanması, üretilmesi ve müşterilere ulaştırılabilmesi yoğun bir faaliyeti gerekli kılmaktadır. Özetle bu faaliyet Tedarik Zinciri kavramını tanımlamaktadır. Ancak gelinen bu noktadan ötesinde ise lojistik faaliyetleri ve işletmeleri devreye girmektedir.
İşte bu noktada taşımacılık anlayışından lojistik anlayışına geçmiş olmak her biri bağımsız işletmelerden oluşan tedarik zincirlerine pazara erken çıkabilmek, pazarda varlık gösterebilmek ve bunu en düşük maliyetle yapabilmek diğerlerine karşı büyük bir rekabet avantajı kazandırmaktadır. Üstelik ulusal düzeyde bir seferberlik ile bu huşlara dikkat edildiğinde hem çok büyük bir değer yaratılmış hem de arzu ettiğimiz şekliyle Türkiye’nin bölgesel bir lojistik üssü (hub) olmasının önü açılmış olacaktır.
Bu noktada yüklerin “üzerinde herhangi bir işlem yapmadan birden fazla noktaya birden fazla taşıma modeliyle taşınması” olarak tarif edilen hızlı, ekonomik, güvenli ve çevreci bir sistem olan ‘intermodal’ taşımacılığa olan ilgi ülkemizde de gözle görülür bir şekilde artmaktadır.
Şüphesiz ki intermodal taşımacılığın minimum elleçlemeye gereksinim duyması ve karayolu taşımacılığı karşısındaki dezavantajlı konumuna rağmen yarattığı sürat ile maliyet açısından önemli bir avantaj sunmaktadır.
Konuyu ülkemiz açısından ele aldığımızda karşımıza çıkan ilk gerçek Türkiye’nin bölgesel ve küresel entegrasyonda merkezi bir rol oynama potansiyeli taşıyan stratejik bir konuma sahip olmasıdır. Bunun yanında geniş bir uluslararası karayolu taşıt filosu ile dinamik bir lojistik sektörüne sahip bulunmaktadır. Bu haliyle Türkiye’nin bölgedeki en önemli lojistik merkezlerinden ve transit ülkelerinden birisi haline gelme potansiyelini açıkça görülmektedir.
Ancak lojistik sektörü stratejik açıdan hizmet ettiği sektörlerdeki rekabetin düzeyini dikkate alarak onların stratejilerine uyum sağlamalıdır. Diğer taraftan işletmeler stratejilerini belirlerken istifade ettikleri lojistik sistemin üstünlük ve zayıflıklarını dikkate almak zorundadırlar. Bu açıdan bakınca özellikle taşımacılarımızın Avrupa yollarında karşılaştığı vize kısıtlamaları, transit geçiş müsaadeleri, üçüncü ülke yükleme müsaadeleri gibi engeller sadece taşımacılık sektörümüze değil hizmet verilen sektörlere karşı bir engel olduğu artık ilgili tüm kurumlar tarafından kabul edilmektedir.
Bu sorunların üstesinden gelebilmek ve daha sürdürebilir bir ulaştırma sistemi oluşturabilmek için rekabetçi karayolu taşıma sisteminin avantajlarından da yararlanan ve hızla sonuç veren intermodal taşımacılık çözümlerini geliştirilmesinin gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de intermodal taşımacılığın geliştirilmesi için lojistik açıdan içinde bulunduğu durumu değerlendirdiğimizde konteyner taşımacılığının son yıllarda büyük bir gelişme gösterdiğini, limanların Avrupa-Asya hattındaki geçişlerini kolaylaştıracak esneklik düzeyine ulaştığını görmekteyiz. Nispeten yavaş ilerleyen demiryolu ve lojistik köyler gibi alt yapı yatırımlarının da bu kapsamda oldukça önemli olduğu ortaya çıkmakta ve bu alanda gösterilen gayretler tüm paydaşlar tarafından heyecanla karşılanmaktadır.
Limanların dağınıklığı, lojistik üs belirleme işinin sadece demiryollarının inisiyatifine bırakılmış olması, her biri kendi hinterlandını destekleyecek lojistik bölgeleri seçilmemiş olmaması gibi eleştireceğimiz birçok nokta bulunmakla birlikte gün uluslararası rekabet düzeyini artıracak şekilde değer yaratmanın ve birlik olmanın zamanıdır.
DOÇ.DR. AVNİ ZAFER ACAR / EKONOMİ YÖNETİMİ