Balast
Suyu Sözleşmesi yürürlüğe giriyor, gemilere işgalci mikroorganizmaları arıtma
sistemi zorunluluğu geliyor.
Uluslararası
Balast Suyu Yönetimi Sözleşmesi yürürlüğe giriyor, gemilere arıtma sistemi
zorunluluğu geliyor. Sistemin maliyeti dünya denizciliği için 50 milyar dolar.
Türkiye’de ise 1500 gemide bu sistem bulunmuyor, bu da 500 milyon dolarlık ek
maliyet anlamına geliyor.
Uluslararası
Denizcilik Örgütü'nün (IMO) 2004 tarihinde kabul ettiği Uluslararası Gemilerin
Balast Suları ve Sedimanlarının Kontrol ve Yönetimi Sözleşmesi (BWM Sözleşmesi)
8 Eylül 2016 itibariyle Finlandiya’nın da sözleşmeyi kabulü ve bu suretle dünya
filosunu oluşturan toplam gros tonajın yüzde 35’inin ve aynı zamanda 52 ülkenin
sözleşmeye tabi olmasıyla 8 Eylül 2017 tarihinde tüm dünyada devreye girecek.
Sözleşmeye
göre 8 Eylül 2017 tarihinden sonra tüm gemilerin balast suyunda sözleşmede
belirtilen azami mikro organizma yoğunluğu sınır olarak aranacak ve gemiler bu
standardı sağlamak üzere balast suyu arıtma sistemleri bulundurmak durumunda
kalacak. İstanbul Navlun Endeksi (ISTFIX) Balast Suyu Yönetim Sözleşmesi’nin ve
Türk denizciliğine muhtemel etkilerine yönelik önemli çalışmasını DÜNYA ile
paylaştı.
Amaç
işgalci mikro organizmalardan korunmak
Balast
suyu gemilerde, yük alırken geminin dengesini korumak için içine deniz suyu
basılan, geminin çeşitli yerlerine yerleştirilmiş su tanklarını tanımlıyor.
IMO’ya göre ticari gemiler yılda 3 ila 5 milyar ton balast suyunu ve içlerinde
potansiyel olarak işgalci olabilecek mikroorganizmaları bir yerden diğerine
taşıyor. Bu da bazı bölgelerdeki endemik türleri ve canlı çeşitliliğini ciddi
biçimde tehdit ediyor. Yani bazı canlılar doğal aşamayacakları sınırları
gemilerin tanklarında aşarak olmamaları gereken yerlere taşınıyor.
Detaylı
olarak incelenirse sözleşme gereği bütün gemiler balast suyu performans
standartlarına 8 Eylül 2017 sonrasındaki ilk Uluslararası Deniz Kirliliğini
Önleme (IOPP) Sözleşmesi’ne bağlı klas sörveyinde uyum sağlayacak. Her bir gemi
balast suyu yönetim planını gemide bulunduracak ve uygulayacak. Ayrıca her bir
gemi balast suyu kayıt defteri tutarak, her seferde balast suyu değişimi
yaparak (ya da onaylı balast suyu arıtma sistemi kullanıp arıtarak) balast
sularını yönetecek.
Balast
suyu arıtma sistemlerinin maliyeti, teknolojiye, kapasiteye ve gemiye göre 200
bin USD ilâ birkaç milyon dolar arasında değişebiliyor. ISTFIX Uzmanı Engin
Koçak, bunun yanında balast suyu yönetim planı oluşturulması, tersane masrafl
arı ve bu esnada kaybedilen süreler gibi ek masrafların da armatörü beklediğini
dile getirdi. Kaynaklara göre dünyada yaklaşık 50 bin gemiye bu sistemin
takılması gerekiyor ve sadece sistemlerin maliyeti dünya denizciliği için 50
milyar doları buluyor.
Konu
hakkında ISTFIX’e görüş veren OrTech Genel Müdürü Ömür Karataş’a göre Türkiye
de konvansiyona imza koyan ülkelerden biri olduğundan Türk sahipli filoda
bulunan 1.500 civarı gemi de bu konvansiyondan bir şekilde etkilenecek.
Maliyetin en düşük seviyelerde 200 bin ilâ 400 bin dolar civarında olacağını
ifade eden Karataş “Fiyatlar zorunluluk ve sipariş yoğunluğu nedeniyle kısa
sürede katlanarak artabilir” diyerek uyardı.
Limanlarda
balast suyu temizleme tesisleri kurulacak
Öte
yandan limanlarda balast suyu temizleme tesislerinin de kurulacağını aktadan
Karataş, “Liman otoriteleri tesis kapasitelerine göre balast suyu arıtma
sistemi olmayan gemilere kıyı tesislerinden ücret karşılığı balast arıtma
hizmeti almak şartıyla hizmet verebilir. Bunun için de sistemler
geliştiriliyor” dedi. Bu durumun 1.000-12.000 DWT arası “koster” tabir edilen
genel kargo ve kuruyük gemilerine tesiri ciddi olabilir. Halihazırda özellikle
Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de çok sayıda yaşlı gemi bulunuyor. Bölgedeki
yaklaşık 10 milyon DWT’lik koster filosunun 4.3 milyon DWT’lik kısmı 20 yaşın
üzerinde. 3.3 milyon DWT ise 25 yaş üzerinde. 25 yaş ve üzerinde olan 6.000 DWT
altı gemiler ise 2.2 milyon DWT civarında. Bu gemiler için yukarıda belirtilen
maliyetler, şu anki piyasa koşullarında 25 yaş ve üzeri 2.000-3.000 dwt
gemilerde geminin kendi maliyetini, 25 yaş ve üzeri 5.000-6.000 DWT civarı
gemilerde ise gemi değerinin en az yüzde 50’sini bulabilecek.
Engin
Koçak, bu durumda Karadeniz ve Akdeniz havzasında faal çok sayıda kosterin
hurdaya çıkacağının veya uluslararası ticaretten çekileceğinin
düşünülebileceğini söyledi. ISTFIX istatistiklerine göre BWM Sözleşmesi’nden
muhtemelen en olumsuz etkilenecek olan segmentler, yani 30 yaş üzeri tüm koster
filosu ve buna ek olarak 25 yaş üzeri 6.000 DWT ve daha küçük gemilerden oluşan
filo, toplam koster filosunun yüzde 25 ila 28’ine tekabül ediyor. Genç
gemilerin armatörleri için de durumun pek parlak olmadığı belirtiliyor.
ABD’nin
tip onayı vermesi bekleniyor
Bu
konuda en büyük bilinmeyenlerden birinin ABD’nin halen belli bir tipteki balast
suyu arıtma sistemine tip onayı vermemiş olması, buna karşılık olarak ise ABD
Sahil Güvenlik’inin ultraviyole ışık ile yapılan arıtmanın kendi standartlarına
göre yetersiz olduğunu ifade etmesi olduğunu aktaran Koçak “Bu sistemin
üreticileri ABD’nin yanlış test koşulları uyguladığını savunsa da şu anda
ABD’ye sefer yapacak gemilerine bu sistemi uygulamış olanların yatırımları boşa
gitmiş durumda. Diğer yandan henüz gemilerine bir yatırım yapmayanlar ise
sadece ‘hangi sistemi taktırmayacaklarını’ biliyor, o kadar. BIMCO bu konuda
endişesini dile getirerek, hem ABD’nin hızla bir karar vermesini hem de IMO’nun
Balast Suyu Arıtma Sistemlerinin Onay Rehberi’ni hızla güncelleyerek hangi
sistemlere tam onay verileceğini net bir şekilde ortaya koymasını istedi.
Uluslararası Deniz Ticaret Odası (ICS) ise ABD’nin bir artıma sistemine onay
verene kadar 5 yıl süreyle cevaz verdiği alternatif sistemlerin de bir maliyeti
olduğunu ve 5 yıl sonra tekrar yatırım yapılmasının yaratacağı sıkıntıya işaret
ederek bir netleştirmeye gidilmesi yönünde telkinde bulundu” açıklamasını
yaptı.
Armatör
'bölgesel analiz’ talep ediyor
Danimarka,
“Benzer risk alanlar” kavramını ortaya atarak, basında balast suyu tehdidi
analizi yapılması yerine, bölgesel risk analizi yapılması ve aynı bölgede
bulunan gemilere muafiyetler verilmesini gündeme getirmişti. “Benzer risk
alanı” ifadesi Baltık gibi sınırlı bölgeler içinde, yüksek riskli ve işgalci
organizmaların yoğun olduğu bilinen bölgeler dışında, risk analizi kabul
edilebilir seviyelerde olan iki liman arasında sefer yapan gemilerin bazı
kolaylıklara sahip olmasını amaçlıyor. Danimarka halihazırda sözü edilen risk
analizini bilimsel bir temele dayandırmak üzere çalışmalar yaptığını
açıklamıştı. Engin Koçak, Danimarka’nın önerisine katıldıklarını belirterek
benzer durumun Karadeniz bölgesi için de geçerli olabileceğini savundu.
Kaynak:
dunya.com