Gümrük
Birliği’nin güncellenmesi son yıllarda iş dünyasında en çok konuşulan konuların
başında yer alıyor. Türkiye-Avrupa arasında 1996 yılından bu yana uygulanan
Gümrük Birliği’nin neden güncellenmesi gerektiğini konunun uzmanı Gümrükler eski
Genel Müdürü ve UND eski İcra Kurulu Başkanı Cahit Soysal’a sorduk. İşte Cahit
Soysal’ın www.yesillojistikciler.com’a konuyla ilgili sorulara verdiği
cevaplar…
1. Bir
süreden beri Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği’nin gözden
geçirileceği dile getiriliyor. Neden buna ihtiyaç duyuldu?
Bildiğiniz
gibi, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkisi bir gümrük birliği
tesisinden öte tam üyeliğe yönelik bir ilişkidir ve 1963 yılında imzalanan
Ankara Anlaşması’na dayanmaktadır. Ancak, maalesef bu anlaşmanın üzerinden 54
yıl geçmiş olmasına karşın Türkiye AB’ye tam üye olarak kabul edilmedi. 1970
yılında imzalanan Katma Protokol o yıllarda 6 üyeden oluşan Avrupa Topluluğu’nun
arasındaki hukukun tüm yönleri ile Türkiye’ye de uygulanmasını öngörüyordu. Ama
biz bu protokol hükümlerini yerine getirmediğimiz süre içinde topluluk sürekli
evrildi ve bir “gümrük birliği” olmaktan çıkıp, tüm hukuk sistemini
bütünleştiren, eşyanın serbest dolaşımının yanı sıra, sermayenin, işgücünün ve
hizmetlerin de serbest dolaşımını benimseyen “Avrupa Birliği”ne dönüştü. Bu
sürecin dışında kalmak istemeyen Türkiye 1987 yılında tam üyelik için AB’nin
kapısını tekrar çaldı.
2. Neden
böyle geç kalındı?
Türkiye
sanayisi 1970’li 1980’li yıllarda henüz emekleme safhasındaydı. Bu nedenle,
güçlü Avrupa sanayisi karşısında yok olmaktan korkuyordu. O yıllarda, o zamanki
adıyla Ortak Pazar için, Türkiye’de “onlar ortak biz pazar olmayacağız” sloganı
hakim oldu.
3. 1987’de ne
değişmişti?
1923’te
bırakınız yatırım yapabileceği sermayeyi “Düyun-u Umumiye”nin borçlarını
üstlenerek bağımsızlığı kazanmış bir Türkiye Cumhuriyeti vardı. Ülke yıllarca
kamu iktisadi teşebbüsleri denilen ve sermayesinin tümü devlete ait olan
KİT’lerin üretimi ile ayakta durmaya çalıştı. Cılız bir özel sektör yaratılınca
“Karma Ekonomi Modeli” benimsendi. 1984’te ise Türkiye artık rekabetçi
fiyatlarla ve rekabet edebilecek kalitede ihraç ürünü üretebilir konuma
gelmişti. Bu nedenle o tarihten itibaren “İhracata dayalı büyüme ve kalkınma”
politikaları benimsenerek dışa açık bir ekonomik sisteme geçildi. Dolayısıyla,
Türkiye’nin AB’ne üye olmayı isteyecek kadar kendine güveni gelmişti. Bu
nedenle 1987’de tam üyelik müracaatını yaptık.
4. AB
1987’deki bu müracaatımızı olumlu karşıladı galiba.
Hayır, bize
diplomatik bir dille, “önce taahhütlerinizi yerine getirin sonra konuşalım”
dediler. Türkiye Katma Ptotokol’den kaynaklanan vergi indirimi taahhütlerini
hızlandırılmış bir takvime bağlayarak 1995 sonu itibarıyla tamamladı. Böyle
olunca taraflar arasında bir “Gümrük Birliği” kurulması kaçınılmaz oldu. 1 Ocak
1996 tarihinden beri bu Gümrük Birliği uygulamada. Ancak, ne dünya 1996’daki
dünya ne AB 1996’daki Avrupa. Dünya hızlı dönüyor ve her şey hızlı değişiyor.
5. Bu
değişikliklere kısaca değinebilir misiniz?
Her şeyden
önce 1996’da AB 15 ülkeden oluşuyordu, bugün 28 ülkeden oluşuyor. 1996’da
Avrupa bir endüstri merkezi idi, bugün sadece fikri sermaye ve hizmet sektörü
satışı yapan bir topluluğa dönüştü. Sanayi üretimi ise uzak doğuya kaydı.
1996’da AB sınırlı sayıda ülke ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalamış iken,
bugün Güney Kore, Hindistan, Kanada, Japonya, ABD ve Filipinler, Malezya,
Tayland, Endonezya ve Singapur’un üye olduğu ASEAN bölgesel entegrasyonu ile
STA imzalamış durumda. Dünya ekonomisi giderek küreselleşti ve 1996’ya göre
bugün ülkeler birbirine daha bağımlı hale geldi.
6. Bunlar
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ihtiyacını doğuran etmenler mi?
Elbette.
Bugün, Gümrük Birliği’ni oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda yer
alan hedeflere tam olarak ulaşılmadığı gibi, mevcut Gümrük Birliği bir gümrük
birliğinden çok STA’ya benzemiş durumda.
7. Nasıl
yani?
Örneğin
vergilendirme yönünden mevcut durum bir serbest ticaret anlaşmasına daha çok
benziyor. Serbest ticaret bölgesinde bulunan her ülkenin kendi müstakil gümrük
tarifesi vardır. Üyelerin kendi iç ticaretinde ise bu vergi alınmaz ve vergi
farkları gerekirse tahsil veya iade edilir. Gümrük bölgelerinin belirleyici
özelliği ise ortak bir gümrük tarifesinin bulunması ve üyelerin kendi iç
ticaretinde vergi alınmamasıdır. Türkiye son 10 yıldan beri özellikle Uzakdoğu
ülkelerinin ürünlerine o kadar ek gümrük vergisi koydu ki, AB’nin ortak
tarifesinden iyice uzaklaştı. Gelin görün ki, bu yaklaşım uluslararası
ticarette “trafik sapması” diye adlandırılan ticaretin artması dışında bir
sonuç yaratmadı.
8. Nasıl
işliyor bu “trafik sapması”?
Şöyle
işliyor: Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği’nin gereği olarak uygulanan
Ortak Gümrük Tarifesine göre X cinsi eşyanın gümrük vergisi oranı yüzde 1,5.
Siz Türkiye olarak Çin Halk Cumhuriyeti menşeli X cinsi eşya için yüzde 20
oranında ek gümrük vergisi koyuyorsunuz. Böylece ithalatçı X cinsi eşyayı
doğrudan Çin Halk Cumhuriyeti’nden getirirse yüzde 21,5 oranında gümrük vergisi
ödüyor. Aynı eşyayı Çin Halk Cumhuriyeti’nden Yunanistan’ın Pire limanına
boşaltırsa yüzde 1,5 oranında gümrük vergisi ödeyerek eşyayı bu ülkede serbest
dolaşıma sokuyor. Sonra bir A.TR Dolaşım Belgesi refakatinde eşyayı
Yunanistan’dan getirterek Türkiye’ye yüzde 0 vergi oranı ile sokuyor. Bu
eşyanın Yunanistan üzerinden Türkiye’ye aktarılması yüzde 2’lik bir ek maliyet
getirse de ithalatçının bu işten kazancı yüzde 18’i buluyor. Böylece, Pire
Liman idaresi depolama, elleçleme ve gümrükleme hizmet bedelleri tahsil ediyor.
Yunanistan Hükümeti de yoktan yere bu eşyaya aiti yüzde 1,5 oranındaki gümrük
vergisini tahsil etmiş oluyor.
9. Salt bu
nedenle mi Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gündeme getirildi?
Hayır.
Güncellemeyi zorunlu kılan birçok unsur var. Örneğin, 1/95’e göre, AB ile STA
imzalayan ülke veya ülke grupları aynı koşulları içeren bir STA’yı da Türkiye
ile imzalayacaktı. Gelin görün ki bu ülke veya ülke grupları aynı koşulları
kabul etmediği gibi, Türkiye’nin önüne daha ağır koşullar öne sürdüler ve STA
imzalamayı sürekli ertelediler. Bunun sonucunda, AB ile bizden daha rahat
ticaret yapan ülke veya ülke grupları ortaya çıktı ve Türkiye bu ülkelerin
ürünlerine karşı AB pazarında haksız rekabetle karşı karşıya kaldı.
Diğer bir
unsur, Türkiye’deki ve AB’deki devlet ihalelerine katılabilme olanaklarının üye
ülke girişimcilerine sağlanmasındaki sıkıntılar. Bu konuda da taraflar kendi
vatandaşlarına pozitif ayrımcılık uygulamaya devam ediyor ve bu durum 1/95’e
aykırı.
Lojistik
sektörü açısından en önemli negatif ayrımcılık Türk plakalı TIR kamyonlarına
AB’nin getirdiği kısıtlamalar olarak ortaya çıkıyor. Biz “Gümrük birliği
malların serbest dolaşımı demek, ama siz Türk mallarını taşıyan kamyonlarımıza
izin vermiyorsunuz” derken, AB, “Bu malların serbest dolaşımı değil ulaştırma
politikamızla ilgili bir husus. Tam üyelik müzakereleri sırasında bunu
tartışabiliriz” diyor. Liste böyle uzayıp gidiyor. Gümrük Birliği'nin
güncellenmesi ile Gümrük Birliği kapsamında karşılaşılan bu tür sistemik
sorunlara çözüm bulunması ve AB ile tercihli
ticari ve ekonomik ilişkilerin tarım, kamu alımları, hizmetler ve
e-ticaret gibi yeni alanlara genişletilmesi amaçlanıyor.
10. Peki
“İlla Gümrük Birliği” diye ısrar etmek ne ölçüde tutarlı? Taraflar bu gümrük
birliğini bir Serbest Ticaret Anlaşması’na dönüştürse Türkiye için daha iyi
olmaz mı?
Bu konuda,
Ekonomi Bakanlığı bir etki analizi çalışması yaptırdı. Araştırma sonuçlarına
göre, Gümrük Birliği’nden vazgeçerek bir STA imzalanması halinde GSYİH’da yüzde
0,4 oranında kayıp yaşanacağı, ayrıca AB’ye ihracatımızda yüzde 16’lık bir
düşüş ile karşılaşılacağı belirlenmiş. Öte yandan, Gümrük Birliği’nin
geliştirilmesini öngören değişik senaryolarla yapılan bu çalışmada en uygun
senaryo şöyle belirlenmiş: Gümrük
Birliği’nde yapısal sorunların çözüme kavuşturulması; hizmetler ile kamu
alımları piyasalarının karşılıklı açılması; tarım ürünlerinde tam liberasyona
gidilmesi ve reform niteliğindeki bu açılımlar sayesinde ABD ve Kanada başta
olmak diğer ülkelerle daha fazla serbest ticaret anlaşması yapması. Senaryonun
böyle olması durumda, GSYİH’mızın yüzde 1,9 artıracağı hesaplanmış. Yine bu
senaryonun gerçekleşmesi halinde, AB ülkelerine ihracatımızın yüzde 24, toplam
ihracatımızın ise yüzde 15 oranında artış göstereceği; tüketici fiyatlarının
yüzde 1,5 azalırken hane halkı tüketiminin yüzde 1,6 artması sonucunda tüketici
refahının olumlu etkileneceği öngörülmüş. Özetle, AB ile imzalanacak bir STA
ile ihracatımız yüzde 16 düşecek iken, güncellenecek Gümrük Birliği ile
ihracatımız yüzde 24 oranında artıyor. Bu nedenle, Gümrük Birliği’ni
güncellemek ve geliştirmek Türkiye’nin lehine görünüyor.
11. Bu
kapsamda yapılan çalışmalar nasıl yürüyor?
Mayıs 2015
Mayıs ayında, resmiyet kazanan “Gümrük Birliğini Güncelleme” çalışmaları hem
tarafların kendi iç bünyelerinde yaptıkları çalışmalarla hem de karşılıklı
yapılan müzakerelerle geliştirilmeye çalışılıyor.
12. Bu
çalışmalardan ne kadar mesafe alındı?
Fazla bir
mesafe alındığı söylenemez. Türkiye son bir yılda öyle büyük badireler atlattı
ki, ekonomik ilişkiler, uluslararası ticaret, uluslararası taşımacılık ve
lojistik gibi konular ikinci planda kaldı. Genel kabul gören sosyolojik gerçek
şudur: “Her şeyin başında güvenlik gelir. Güvenliğin olmadığı bir ortamda, ne
üretimi, ne turizmi, ne serbest piyasa ekonomisini, ne serbest ticareti ne de
uluslararası taşımacılığı geliştirebilirsiniz.”
13. Bu
karamsar ortama rağmen hayat devam ediyor değil mi? Örneğin önümüzde 228
maddeden oluşan yeni bir Gümrük Kanunu taslağı var. Bu taslak Gümrük
Birliği’nin güncellenmesi kapsamında yapılan çalışmalardan biri mi?
Evet, öyle.
1/95 sayılı Kararın 28 inci maddesine göre, Türkiye’nin Avrupa Birliği Gümrük
kodunu oluşturan 2913/92 sayılı Konsey
Yönetmeliğinin eşyanın menşei, eşyanın gümrük kıymeti, eşyanın gümrük birliği
alanına girişi, gümrük beyanları, serbest dolaşıma giriş, askıya alma
düzenlemeleri ve ekonomik etkili gümrük rejimleri, malların dolaşımı, gümrük
borcu ve başvuru hakkı hükümlerinin Türk Gümrük Mevzuatına yansıtılacağını
taahhüt etmiş ve 05.02.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4458 sayılı Gümrük Kanunu
ile bu hükümleri benimsemiş idi. Aradan geçen 15 yıl içinde Avrupa Birliği
(EEC) 3925/91, (EEC)2913/92 ve (EC)1207/2001 sayılı regülasyonlarını
yürürlükten kaldırarak, son düzenlemelerin tümünü içeren (EC)450/2008 sayılı
Konsey Yönetmeliğini 04.06.2008 tarihli Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde
yayımlayarak yürürlüğe soktu. Bu Konsey Yönetmeliği Avrupa Birliğinin “Ortak
Gümrük Kanunu” kabul ediliyor. İşte Türkiye’nin de 1/95 sayılı Karar gereği
öncelikle bu yeni AB Gümrük Kanununun ilgili hükümlerine benimsemesi gerekiyor.
Yeni kanun taslağı bunun için hazırlandı.
14. Aradan
geçen 15 yılda neden AB Ortak Gümrük Kanununu tümüyle değiştirme ihtiyacı
duydu?
Önce, 11
Eylül olayları sonrası gümrüklerde alınması gereken emniyet ve güvenlik
düzenlemeleri ayrı bir regülasyonla yürürlüğe konuldu. Bu regülasyonla
yürürlüğe konulan “risk”, “risk yönetimi”,
“güvenlik ve emniyet”
kavramlarının yeni gümrük mevzuatında sıkça tekrarlanması, gümrük
idarelerinde “gümrük kontrollerini daha sıkı yapmalıyız” anlayışını
yaygınlaştırdı. Dış ticareti ve ekonomiyi daraltan bu yaklaşımların etkisinden
uzaklaşmak için bu kez “onaylanmış ekonomik operatör” kavramı mevzuatlara
yansıtıldı. Güvenilir ithalatçı, ihracatçı ve diğer dış ticaretle ilgili
operatörlere daha fazla gümrük kolaylığı sağlanmaya başlandı. Tüm bu yeni
düzenlemeler nedeniyle yamalı bohçaya dönen eski kanun (EC)450/2008 sayılı
karar ile yayımlanarak Ortak Gümrük Kanunu olarak yürürlüğe sokuldu.
15. Bu yeni
Gümrük Kanunu taslağı temelde ne gibi yenilikler öngörüyor?
Getirilecek
yeniliklerden en fazla öne çıkan düzenlemeleri şöyle sıralayabiliriz:
·
Gümrük
rejimleri serbest dolaşıma giriş, ihracat, transit, gümrük antrepo ve serbest
bölgeleri kapsayan depolama, geçici kabul ve nihai kullanımı kapsayan işleme
rejimi adlarını alarak altı başlık altında düzenleniyor.
·
Daha
önce gümrük kanunlarında yer almayan “Geçici Depolama Beyanı” düzenlemesi
getiriliyor. Böylece, gümrüklere taşımacı beyanı olarak sunulan “Özet Beyan” ve
ithalatçı-ihracatçı beyanı olarak sunulan “Detaylı Beyan”ın yanı sıra depolama
yapanların beyanı olarak “Geçici Depolama Beyanı” ilave ediliyor.
·
Gümrük
idareleri vergilerin belirlenen süre içinde ödenmeyeceğini öngörüyorsa
“ihtiyari teminat” alma yetkisi ile donatılıyor.
·
Teminat
yerine “Kefil Taahhütnamesi”nin de kabulü yönünde hüküm getiriliyor. Böylece,
işletmelerin Banka Teminat Mektubu masraflarının azaltılması öngörülüyor.
·
Gümrük
idarelerinin yükümlülere “Elektronik Tebligat” yapması düzenlemesi getiriliyor.
·
30
günlük “ertelenmiş ödeme” dışında da ilave “ödeme kolaylığı” getiriliyor.
·
“Vergi
yükümlülüğü, vergi yükümlüsüne aldatıcı işlem, davranış veya açık ihmal
atfedilemeyecek özel durumlarda doğmuş ise, ithalat veya ihracat vergileri geri
veriliyor veya kaldırılıyor.
·
20
ve 45 gün olan geçici depolama süreleri “Geçici depolanan serbest dolaşımda
bulunmayan eşyanın bir gümrük rejimine tabi tutulması veya yeniden ihraç
edilmesine ilişkin işlemler eşyanın gümrüğe sunulduğu tarihten itibaren doksan
gün içinde tamamlanır” şekline dönüştürülüyor.
·
“Merkezi
Gümrükleme” düzenlemesi getiriliyor. Buna göre, gümrük idareleri,
yetkilendirilmiş ekonomik operatör statüsü tanınan kişilerin başvurusu üzerine
gümrük beyannamesinin, eşyanın sunulduğu gümrük idaresi yerine bu kişinin
yerleşik olduğu yerdeki gümrük idaresine verilmesine izin verebiliyor. Gümrük beyannamesinin verildiği gümrük
idaresi eşyanın ilgili gümrük rejimine tabi tutulmasına ilişkin işlemleri
denetliyor; belge kontrollerini yapabiliyor;
vergileri tahsil edebiliyor. Eşyanın sunulduğu gümrük idaresi ise
beyannamenin verildiği idarenin talebi doğrultusunda, fiziki muayene ve numune
alma işlemlerini gerçekleştiriyor. Bu idare elektronik ortamda, işlemlerin
tamamlandığını gördüğünde eşyayı serbest bırakıyor.
·
“Öz
Değerlendirme” düzenlemesi getiriliyor. Buna göre, gümrük idareleri başvuru
üzerine, gümrük idaresince yapılması gereken belirli gümrük işlemlerini yerine
getirmek, ödenecek gümrük vergilerini belirlemek ve gümrük gözetiminde belirli
kontrolleri gerçekleştirmek üzere yetkilendirilmiş ekonomik operatör statüsü
tanınan kişilere izin verebiliyor.
·
“İzinli
alıcı” yetkisine sahip kişiye TIR Sözleşme hükümlerine göre, gönderilen eşyayı
izin verilen bir yerde teslim alma yetkisi tanınıyor (Md. 164).
·
Transit
Rejiminde “gümrük güvenlik mührü” yerine “özel mühür”, “gümrük beyannamesi”
yerine “elektronik taşıma belgesi” kullanma yetkisi tanınıyor.
16. Peki bu
taslak şimdi hangi aşamada? Bunun yasalaşma süreci nasıl işleyecek?
T.B.M.M.
İçtüzüğü hükümlerine göre 228 maddeden oluşan bir yasa tasarısının kanunlaşması
bir hayli uzun zaman alır. Komisyon görüşmeleri, alt komisyonlar kurulması,
genel kurulda öncelikle görüşülecek işler ve tasarılar arasında kendisine yer
bulması bir hayli güç. Normal prosedürler esas alındığında, taslağa karşı ağır
muhalefet de olursa, bu kapsamda bir taslak T.B.M.M.’nin bir yılını işgal
edebilir.
17. Bu
durumda, normal olmayan bir prosedür de olmalı değil mi?
Doğru
söylüyorsunuz. Aynı içtüzükte “temel kanunlar” başlığını taşıyan 91’inci
maddesi şöyle düzenlenmiş: “Bir hukuk
dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde
genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel kavramları
göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması, düzenlediği alan
yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması
zorunluluğunun bulunması; önceki yasalaşma evrelerinde de özel görüşme ve
oylama usulüne bağlı tutulması gibi özellikleri taşıyan kanunları ve İçtüzüğü
bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştiren veya yürürlüğe koyan tasarı veya
tekliflerin Genel Kurulda bölümler halinde görüşülmesine ve her bölümün en çok
otuz maddeyi geçmemek kaydıyla hangi maddelerden oluşacağına Hükümetin, esas
komisyonun veya grupların teklifi, Danışma Kurulunun oybirliği ile önerisi
üzerine Genel Kurulca karar verilebilir. Bu takdirde bölümler, maddeler
okunmaksızın maddenin görüşülmesindeki usule göre ayrı ayrı görüşülür ve
bölümdeki maddeler ayrı ayrı oylanır.”
Bu madde hükümlerinden yararlanılarak görüşme yapılırsa tasarı T.B.M.M’den
bir günde de geçebilir.
HÜSEYİN CAHİT
SOYSAL KİMDİR?
1954 Hakkari
doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamlamış ve 1977 yılında
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1978’de
Gümrük ve Tekel Bakanlığı Müfettiş Yardımcısı olarak başladığı kamu görevinde
sırasıyla, Gümrük Başmüfettişi, Gümrükler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı, Genel
Müdür Yardımcısı, Gümrük Müsteşarlığı Modernizasyon Projesi Birim Başkanlığı,
Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuş; 2000 yılında Gümrükler Genel
Müdürlüğüne atanmıştır. Soysal, kamuda görev yaptığı süre içinde, Türkiye ile
Avrupa Birliği arasında sağlanan Gümrük Birliği sürecinde önemli sorumluluklar
üstlenmiş; AB gümrük mevzuatına uyum amacıyla yürürlüğe sokulan 4458 sayılı Gümrük Kanununu hazırlamış; gümrük
idarelerinin modernizasyonunu gerçekleştirmiştir. Bu nedenle, Dünya Gümrük
Örgütü tarafından “altın madalya” ile ödüllendirilmiştir.
Eylül 2002
tarihinde kendi isteği ile kamu görevinden çekilen Soysal, 2002-2005 yılları
arasında Uluslararası Nakliyeciler Derneği İcra Kurulu Başkanı olarak görev
yapmıştır. Soysal’ın görev süresi içinde Uluslararası Nakliyeciler Derneği,
KALDER tarafından 2004 yılında düzenlenen yarışmada Sivil Toplum Örgütleri
kategorisinde Türkiye’de ilk kez “Ulusal Kalite Büyük Ödülü”nü kazanmıştır.
Soysal Nisan 2005 tarihinden beri UYSEN Danışmanlık Ltd. Şti. ortağı ve sorumlu
müdürü olarak dış ticaret ve gümrük danışmanlığı yapmaktadır. Cahit Soysal, 8
süreyle İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Yüksek Okulunda “Lojistik
Hukuku” dersi verdi.
Evli ve iki
çocuk babası olan Soysal’ın çeşitli gazete ve dergilerde yüzlerce makalesi
yayımlanmıştır. Soysal’ın yayımlanmış “Lojistik Hukuku” ve “Dış Ticaret
Deyimleri Sözlüğü” adlı kitapları bulunmaktadır.
Kaynak:
yesillojistikciler.com