Gümrük Yönetmeliği’nde yapılan son düzenlemelerle antrepoların teminat yükümlülüklerinde önemli değişiklikler meydana geldi. UTİKAD Gümrük ve Antrepo Çalışma Grubu Başkanı Arkın Obdan, 2020 Aralık ayında yürürlüğe giren götürü teminat uygulamasını sektör olarak olumlu karşıladıklarını ifade etti.
Resmi Gazete’de 30.09.2020 tarihinde yayımlanan Gümrük Yönetmeliği 01.01.2021 itibarıyla yürürlüğe girdi. Yeni yönetmeliğe göre antrepolar sabit teminat bedelinden ve antrepoya konulan ürünler için ödenen ilave teminat bedelinden muaf olacaklar. Yeni sistemde antrepolar için götürü teminat sistemi uygulanacak, bin metrekareye kadar olanlar için 1 milyon TL, bin metrekareden sonraki her bin metrekare için 500 bin TL daha teminat bedeli ödemekle yükümlü olacaklar. UTİKAD Gümrük ve Antrepo Çalışma Grubu Başkanı Arkın Obdan ile antrepoların teminat yükümlülükleri özelinde sektörün sorunlarını mercek altına aldık.
Teminat yükümlülükleri göz önüne alındığında antrepolar nasıl bir süreçten geçti? Bu konuda neler söylersiniz?
Türkiye’ye bir ürün ithal olduğunda gümrük vergilerini ödemek zorundasınız. Eğer bir ürün Türkiye’ye geçici olarak giriyorsa ya da antrepo rejimi altına alınıyorsa, serbest dolaşıma girmese bile gümrük vergilerini garantiye alacak bir şekilde teminat yatırılması gerekiyor. Bu teminat nakit olabildiği gibi teminat mektubuyla da karşılanabiliyor. 2000’li yıllarda farklı bir teminat sistemi vardı. Antrepo metrekaresine göre belli bir teminatı yatırmanız, o firmanızın güvenliği konusunda bir artıydı ve ek teminat aranmıyordu. Belli bir sabit değer söz konusuydu ve işlemler o teminat üzerinden yürüyordu. Sonrasında, antrepolarda bazı sıkıntılar yaşandı ve Gümrük İdaresi de farklı bir sisteme geçti. Tüm antrepolara giden eşyaların gümrük vergi ve resimlerinin toplamının yüzde 10’u kadar, (alkol ve tütün mamulleri gibi kritik eşyalar için yüzde 25) teminat istendi. Ayrıca da sabit 100 bin Euro’luk teminat yatırıldı. Bu durumlar antrepoları çok zorladı. Pandemi ile birlikte, çok sayıda ürün için yüzde 25-50 oranlarında ek vergiler geldi, bununla birlikte kurlardaki beklenmeyen artış, teminat rakamlarının direkt olarak yükselmesine sebebiyet verdi. Antrepo işletmeleri, antrepoları boş olduğu halde mal kabul edemez hale geldiler. Malum, belli bir antrepo sayısı var. Burada da ticari bir rekabet mevcut olduğundan, aslında mükelleflerin yatırması gereken teminatları antrepolar yüklenmek zorunda kaldı. Antrepolar bu süreçte çok büyük sıkıntılar yaşadı.
Yapılan son düzenlemelerin ardından antrepolar üzerinde hangi teminat yükümlülükleri var? Yeni teminat düzenlemeleri sektör paydaşları tarafından nasıl karşılandı?
UTİKAD’ın ve Gümrüklü Antrepo İşletmecileri Derneği’nin girişimi ile devletimiz antrepolar için metrekare bazında ‘götürü teminat’ kararını uygulamaya aldı. Bu noktada, yeni düzenlemeyle birlikte teminat miktarları ciddi tutarlar olarak karşımıza çıktı. Örnek vermek gerekirse, 10 bin metrekarelik bir antreponun vereceği bir teminat mektubu 5 milyon 500 bin TL civarlarında. Rakamlar yüksek olmasına rağmen önceki uygulamalarla kıyaslandığında şu an için yürürlükte olan ‘götürü teminat’ uygulamasının sektör adına daha olumlu olduğu kanaatindeyim.
Antrepo işletmelerinin teminatlar dışındaki güncel sorunları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Pandemi ile birlikte özellikle karayolu ile yapılan ticareti ele aldığımızda, sınırların kapanmasına bağlı olarak hem karayolu hem de konteyner taşımacılığında tıkanıklıklar yaşandı. Türk Lirası’ndaki değer kaybı, tedarik zincirinin tamamında aksaklıklara neden oldu. Antrepolar da bu gelişmelerden direkt olarak etkilendi. Sağlık, temizlik, hijyen ve ilaç sektörleri ürünlerine yönelik bir yoğunluk oluşsa da bu ürünlerin Türkiye’ye getirilmesi noktasında yaşanan kısıtlamalar antrepoları etkileyen faktörler olarak karşımıza çıktı. Bu sektörler, yoğun talep almalarına karşın ham madde temini ve artan navlun fiyatları gibi zorluklar yaşadılar.Teminatlar, GDY’ler ve beyannameler göz önüne alındığında antrepoların önceki dönemlere göre manevra alanlarının sınırlandığını düşünüyor musunuz?Türkiye’nin, İpek Yolu üzerinde olması ve doğu ile batı arasında köprü konumunda bulunması gibi özelliklerini dikkate aldığımızda, lojistik açıdan önemini sürekli olarak artırdığını görüyoruz. 2000’li yılların başında değişen gümrük yönetmeliği ile birlikte, Türkiye’nin bir hub, bir lojistik üssü olmasına yönelik kararlar alındı. Gerek serbest bölgelerdeki vergisel kayıpların önüne geçmek gerekse de ekonomik etkili gümrük rejimlerinin eksiksiz uygulanması için fırsatlar karşımıza çıkmıştı. Cross Docking faaliyetleri de bu fırsatlardan biriydi. Ekonomik anlamda gümrük rejimleri içerisinde en büyük faydayı transit ticaret faaliyetleri sağlıyor. Çeşitli ülkelerden gelen ürünler, burada konsolide olarak Orta Doğu, Türki Cumhuriyetler ve Rusya gibi bölgelere dağıtılıyor. Bu işlemlerin gerçekleştirilmesi sırasında bazı uygulama değişiklikleri, doğal olarak hem taşıyıcıların hem de antrepoların manevra alanlarını daralttı. Eskiden bir geçici depolama süresi içinde antrepo beyanı yapmıyorduk ve antrepolara eşya koyabiliyorduk. Denizden gelen eşyalar 45 gün, karadan gelen eşyalar ise 20 gün içinde, bir gümrükçe onaylanmış işleme kadar antrepolarda bekleyebiliyordu. Sonraki aşamada, antrepolara gelen araçların yük boşaltabilmeleri için antrepo beyannamesi gerektiren bir düzenleme ile karşı karşıya kaldık. Bir kamyonda 10’un üzerinde sevkiyat olabildiği durumlar göz önüne alındığında bu, iş süreçlerinde büyük olumsuzluklar ve kaos yarattı. Bununla birlikte, "İstanbul gümrükleri için 48 saat içinde antrepolara boşalmayan eşyalar geçici depolama yerlerine (GDY) gönderilecek" dendi.
Biz tam da yeni sıkıntılara alışmaya çalışırken bu uygulama da elimizden alındı ve bu sefer de "antrepoya eşya boşaltılması gerektiğinde, araçtaki tüm antrepo beyanları bitmeden eşya boşaltılmayacak" dendi. Sırf antrepo işleticileri değil, İstanbul gibi büyük bir metropolde, gümrük müşavirleri olsun, nakliyeciler olsun ciddi bir iş yükü ile karşılaştılar. Kamyonların bekleme süreleri ve demuraj maliyetleri yükseldi. Bu durum şu an için antrepolardaki en büyük problem.
Türkiye’nin transit taşımacılık faaliyetlerinden yeteri kadar fayda sağladığını düşünüyor musunuz?
UTİKAD olarak, kamuoyuna transit ticaretin önemini vurgulayan bir rapor ve çalışma sunduk. Antrepolarda, yabancı firmaların, eşyalarını önemli bir geçiş noktası konumunda olan Türkiye’de stoklaması ve "anında teslimat" dediğimiz "just-in-time delivery" faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilmeleri halihazırda mümkün. Ancak bunun için yurt dışındaki firmanın, potansiyel bir vergi numarası alması ve ürünlerin antreponun sorumluluğunda depoya konabilmesi gerekiyor. Buradan da istedikleri takdirde hem Türkiye içine hem de komşu ülkelere bir sevkiyat gerçekleştirilebiliyor. Bu noktada en önemli konulardan biri COVID-19 ile gündeme geldi. Bu konu, envanterin lojistik sürecine en uygun olduğu yerde tutularak, tedarik zincirinin kırılmadan ilgili noktalara ulaştırılması. Biz bu süreci Türkiye içerisinde sorunsuz bir şekilde halledebiliyoruz. Ancak, burada nakliye işlerini organize eden firmalar, Avrupa’dan ya da başka bir ülkeden ürünlerini Türkiye’ye getirip diğer ülkelere yollamak istediklerinde antrepolarda bu süreçler problemli bir hâl alabiliyor. Çünkü bu süreç yurt dışındaki göndericinin sorumluluğunda antrepolara alınabiliyor ama sonuçta bir gönderici yok. Örneğin gönderici, malının Türkmenistan’a ulaştırılması için bir navlun ödüyor. Uygun bir navlunla, çeşitli ülkelerden gelen Türkmenistan malının Türkiye’den konsolide olarak gitmesi daha uygun olacaktır. Antrepoların sadece bu iş için GDY statüsünde transit yükünü koyabilmesi çok önemli ve bu uygulama hayata geçirilirse çok iyi olur. Her gümrük için ayrı bir GDY var. Deniz, kara ya da bir tren gümrüğüne gelen Türkmenistan malının, Türkiye’ye girip konsolide olup gitmesi için ise muhakkak ‘A tipi genel antrepolara’ konsolide olması gerekir.
Mevcut YYS miktarı hakkında ne düşünüyorsunuz? YYS sayısının artmasının olası etkileri hakkındaki görüşleriniz neler?
Transit ticarette Türkiye’nin gelişmesi için büyük destek gerekiyor. COVID-19 süreci de göz önüne alındığında, envanterin en kolay lojistik yapılabilecek merkezde toplanmasının Türkiye için çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Bu problemler çözüldükçe, kuşkusuz Türkiye’nin ihracat kalemlerinde de artış görülecek. Avrupa’da çok yaygın olan Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü (YYS), Türkiye genelinde yaklaşık 540 nakliyeci, sanayici ve ticaret erbabında mevcut. Türkiye’de çok sayıda münferit antrepo işletmesi olduğu için bu antrepoların da YYS dahiline alınmasıyla birlikte, nakliye ticareti yapan şirketlere çok büyük imkanlar sağlanmış olacak. Zaten antrepolar devletin verdiği önemli kıstaslarla açılıyor. Tüm YYS özelliklerini kapsayan antrepolar halihazırda mevcut. Onlara bu belgenin verilmesiyle birlikte hem ticaret hem de ihracat için çok büyük kolaylıklar sağlanacaktır.
Dijitalleşme noktasında gündemde olan 5G teknolojilerinin lojistik sektörüne etkileri hakkındaki öngörüleriniz neler?
5G altyapılarının küresel anlamda yeterli boyuta ulaşması ve nesnelerin interneti ile harmanlanmasıyla birlikte lojistik sektöründe tam anlamıyla bir dijital devrim yaşanacak. Akıllı programlar ve yapay zeka işlemleri hayatımıza her zamankinden fazla girecek. İnsanların tamamladığı iş süreçlerinde makineler ve yazılımlar daha aktif rol oynayacak. Yapay zekayla insani hataları en aza indirebileceğiz. Ancak bu, insan gücünden vazgeçebileceğimiz anlamı da taşımayacak. Sonuçta lojistik insan odaklı bir iş. 5G’nin de hayatımıza dahil olmasıyla 2023, 2024 yıllarında dijitalleşmeyi iş süreçlerimizin her alanında çok daha fazla hissedeceğiz.
Lojistik sektörünün orta-uzun vadedeki geleceğinde sizce hangi kavramlar etkili rol oynayacak?
Dijitalleşme, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Endüstri 4.0 ve bölgesel korumacılık kavramları önümüzdeki süreçte büyük önem arz edecek. Sektörel anlamda bundan 10 yıl önce başlattığımız dijital hamlelerle dijitalleşme noktasında önemli bir yol kat ettik. Ülke olarak Tek Pencere Sistemi ile gümrük işlemleri sırasında gerekli olan çok sayıda belgeyi tek noktadan temin etme olanağı yakalayarak, süreçlerin akışını hızlandırmayı başardık. Ancak söz konusu dijitalleşme olduğunda süreçteki tüm mekanizmaların ortama uyum sağlaması gerektiğini düşünüyorum. Dünyada globalizasyonun ise COVID-19 ile yavaşladığına, bölgesel korumacılık politikalarına yoğunlaşıldığına şahit olduk. Avrupa Yeşil Mutabakatı da önümüzdeki dönemde tüm sektörler için büyük önem arz edecek. Avrupa’daki en genç ve çevreye duyarlı kamyon filosuna sahip olan Türkiye’nin, Yeşil Mutabakat'a uyum sağlama noktasında gerekli adımları atmaya devam etmesi durumunda, Avrupa ve Asya arasındaki geçiş trafiğine karayolu anlamında hakim olacağı bir gerçek.
UTİKAD Dergi'nin 23.sayısına ulaşmak için tıklayınız.