Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2007/ 35800 E. ve 2007/ 35329 K. sayılı 26.11.2007 tarihli kararında iş sözleşmesinin ikale ile yani karşılıklı anlaşma yolu ile sona erdirilmesinin geçerliliğini işe iade davası içerisinde değerlendirmiştir. Karar özellikle ikale sözleşmesinin irade fesadı ile yapıldığı yönündeki iddianın tanık beyanı ile ispatı noktasında çok önemli değerlendirmeler içermektedir. Gerçekten de uygulamada ikale sözleşmeleri, istifalar ve ibranamelerin, gerçek irade ürünü olup olmadığının tespit edilmesi hususu çok büyük önem arz etmektedir. Yerel mahkemelerce çoğu zaman davacı işçinin iradesinin sakatlanarak elinden zorla istifa veya ikale alındığı yönündeki iddialarına geçerlilik tanınmaktadır. Bu yöndeki iddiaların ispatında tanıkların beyanlarına itibar edilmektedir. Bu durum adalete aykırı sonuçları da doğuragelmektedir. İşte bu karar ikale sözleşmesi hakkında ileri sürülen irade fesadı iddiaları ile ilgili dinletilecek tanıklara dair çok önemli ipuçları taşımaktadır.
İncelemeye konu kararda, davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir. Davalı işveren, davacının şirkete verdiği dilekçe ile şahsına ait özel nedenlerden dolayı ihbar ve kıdem tazminatının ödenmesi halinde iş sözleşmesinin feshedilmesi talebinde bulunduğunu, talebi kabul edilerek tazminatları ödenmek suretiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının serbest iradesi ile istifa etmediği, baskılar sonucu istifa dilekçesi verdiği, iş sözleşmesinin davalı işverence geçerli neden olmadan feshedildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yargıtay uyuşmazlığın iş sözleşmesinin ne şekilde sona erdiği noktasında odaklandığını tespit etmiştir. Buna göre davacı, sözleşmenin işverence feshedildiğini ileri sürerken, davalı işveren, ikale yolu ile sözleşmenin sona erdiğini savunmuştur. Dosyada mevcut ve imzası davacı tarafından inkar edilmeyen dilekçede davacının şahsına ait özel nedenlerden ve bundan sonra yeterli performansı sergileyemeyeceğinden dolayı tazminatlarının ödenerek iş sözleşmesinin feshedilmesini talep ettiği görülmüştür. Davalı işverence iş sözleşmesinin feshi davacının belirtilen talebine dayandırılmıştır. Davacı tanıkları dilekçe vermediği takdirde tazminatlarının ödenmeyeceği baskısı altında davacının dilekçeyi imzaladığını açıklamışlardır. Ancak Yargıtay, tanıkların aynı durumda olmaları nedeni ile dava sonucundan menfaatleri bulunduğunu ortaya koymuş, tazminatlarının ödenmeyeceği şartının da tek başına iradeyi sakatladığını kabul etmenin mümkün olamayacağını belirtmiştir. Netice olarak da Yargıtay, iş sözleşmesinin tarafların karşılıklı anlaşması sonucu sona ermiş olduğundan hareketle davacının işe iade isteğinin reddi gerektiğine hükmetmiştir.
Bu kararda iki nokta büyük önem taşımaktadır. Birinci nokta dinlenen tanıkların davacı ile aynı durumda olması ve dava sonucundan menfaatlerinin bulunmasıdır. Yapılan ikale anlaşmasına dair irade fesadı iddiasına itibar edilememesi sonucunu doğuran en önemli olgu bu değerlendirmedir. Bu durumda davacı tanıklarının beyanlarının geçerliliği noktasında çok önemli bir kriter belirmiştir. Bu da tanıkların dava sonucundan menfaatleri olup olmamasıdır. Bu menfaat en fazla tanığın kendi açacağı davada, tanıklık yaptığı davanın sonucunu emsal olarak göstermesi ihtimalinde gündeme gelebilir. İkinci nokta ise tazminatın ödenmeyeceğine dair ifadenin iradeyi sakatlamayacağıdır.
Kaynak: Dünya Gazetesi