Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gümrük / SELİN VURDUĞU İHRAÇ MALINA 3 AY EK SÜRE

SELİN VURDUĞU İHRAÇ MALINA 3 AY EK SÜRE

SELİN VURDUĞU İHRAÇ MALINA 3 AY EK SÜRE24.09.2009

İhraç etmek için alınan ancak selden zarar gören mallar için vergi dairelerine başvurulduğunda üç ay ek süre alınabiliyor. İhracatçı bundan yararlanabilmek için, malın ihracatçıya teslim tarihini takip eden üç aylık sürenin dolmasının ardından 15 gün içinde başvuru yapmalı.

 

İHRAÇ KAYDI İLE ALINIP SEL NEDENİYLE İHRAÇ EDİLEMEYEN MALIN KDV'Sİ

 

SORU: Yaşanan doğal afet nedeniyle ihraç kayıtlı olarak satın aldığımız malları süresi içinde ihraç etmemiz imkânsız hale geldi. Böyle bir durumda, Katma Değer Vergisi uygulaması açısından ihraç istisnasından yararlanmamız imkânsız hale geldi. Bize malı teslim eden kuruluşlar bizden, kendilerinden maliyenin isteyeceği Katma Değer Vergisi'ni rücu edebilirler mi? Bunun telafi edilmesi mümkün müdür?

YANIT: Katma Değer Vergisi Yasası'nın 11-c maddesi gereği, ihraç koşuluyla imalatçılar tarafından kendilerine teslim edilen mallara ait Katma Değer Vergisi, ihracatçılar tarafından ödenmemektedir. İmalatçılar tarafından tahsil edilemeyen ancak ilgili dönem beyannamesinde beyan edilecek olan bu vergi, vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilerek tecil olunmaktadır.

Söz konusu malların, ihracatçıya teslim tarihini takip eden aybaşından itibaren üç ay içinde ihraç edilmesi halinde, tecil edilen vergi terkin olunmaktadır.

Aynı yasal düzenleme çerçevesinde ihracatçılara mal teslim eden imalatçılara iade edilmesi gereken Katma Değer Vergisi, ihracat işlemlerinin tamamlanmasından sonra yapılır.

İhracatın mücbir sebepler veya beklenmedik durumlar nedeniyle üç ay içinde gerçekleştirilmemesi halinde, en geç üç aylık sürenin dolduğu tarihten itibaren on beş gün içinde başvuran ihracatçılara, Maliye Bakanlığı'nca veya bakanlığın uygun görmesi halinde vergi dairelerince üç aya kadar ek süre verilebilmektedir. Su basması mücbir sebeptir. (Vergi Usul Yasası Md:13/2.)

Maliye Bakanlığı tarafından konuya ilişkin olarak 112 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile yapılan açıklamalar doğrultusunda, ihraç kaydıyla teslim edilen malın teslim tarihini takip eden aybaşından itibaren üçüncü ayın sonuna kadar ihracatın gerçekleşmemesi halinde, ek süre ihracatçılar tarafından en geç üç aylık sürenin sonundan itibaren 15 gün içinde ya bağlı oldukları vergi dairesine ya da ilgili vergi dairesi başkanlığı veya defterdarlığa verilecek bir dilekçe ile istenecektir.

İhracatçı ek süre istemine ilişkin dilekçede mücbir sebep veya beklenmedik durumu belirtecek, bu dilekçeye yalnızca ihraç kaydıyla teslime ait faturanın bir örneğini ekleyecektir. Vergi dairesi başkanlığı veya defterdarlık, mükelleflerden ek süre istemine neden gösterilen olay veya durumun kanıtlanmasına yönelik herhangi bir belge talep etmeyecektir.

Sözü edilen genel tebliğde belirtildiği üzere, ihracatın yapılacağı ülkedeki savaş hali / siyasal karışıklıklar, ekonomik belirsizlik ve durgunluk, yurtdışındaki alıcının sipariş ertelemesi / iptal etmesi, teslim programındaki değişiklikler, bedelin transferinde karşılaşılan aksaklıklar veya gecikmeler, akreditif sürenin dolması, ihraç edilecek malın tüketim mevsiminin geçmesi, uygun depolama koşullarına sahip olunamaması, ithalatçı ülkeyle yaşanan siyasi veya ekonomik sorunlar, ihraç malının taşınmasında karşılaşılan sorunlar (geminin yükleme limanlarına gecikmeli yanaşması, taşıma aracı veya konteynir bulunamaması, milli tatiller, iklim koşulları, gümrüklerde araç yoğunluğu, gümrüklerde grev-iş yavaşlatma), resmi makamlardan ihracat için izin alınamaması gibi haller beklenmedik durumlar olarak değerlendirilecektir.

Yapılan bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere iklim koşulları içerisinde değerlendirilmesi gereken yaşanan sel felaketi nedeniyle ilgili vergi dairesine başvurmanız halinde size de ek süre verilebilecektir. (V. Seviğ)

 

 

ÜÇÜNCÜ ŞAHIS HACİZ İHBARNAMESİNE İTİRAZ YÖNTEMİ

 

SORU: İcra Dairesi tarafından şahsıma yapılan tebligatta, "müşterilerimden birisinin benden bir alacağı olup olmadığı, alacağı varsa veya malı bulunuyorsa yedi gün içerisinde icra dairesine bildirilmesi, aksi takdirde müşterimin borcundan benim sorumlu olacağım" bundan üç-dört ay önce tarafıma bildirilmişti. Ben de tebligat için sözü edilen şahsın bende herhangi bir alacağı ve malı bulunmadığını iadeli taahhütlü bir mektupla ilgili icra dairesine bildirmiştim. Şimdi almış bulunduğum, "İkinci Haciz İhbarnamesi"nde birinci ihbara cevap vermediğim bildirildikten sonra yine bildirimde bulunmam isteniyor. Ne yapmam gerekiyor?

YANIT: İcra dairelerinden yapılan tebligatlara karşılık verilecek yazılı cevapların her şeyden önce ya ilgili icra dairesine bizzat giderek yazılı veya sözlü olarak verilmesi veyahut da bulunduğunuz il veya ilçede bulunan icra daireleri aracılığı ile itirazınızı yapmanız gerekmektedir.

İcra-İflas Yasası'nın 89'uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca "...borçlunun üçüncü şahıs elindeki menkul bir malı haczedilirse icra müdürü; borçlu olan hakiki veya hükmü şahsa", bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle menkul malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesi, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını haciz ihbarnamesi ile bildirir.

Üçüncü şahıs; borcu olmadığını veya malın kendinde bulunmadığını veyahut da haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş ise bu durumu haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bildirmek zorundadır.

Ancak üçüncü şahıs haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde ilgili icra dairesine gerekli yanıtı vermezse, kendisine ikinci haciz ihbarnamesi gönderilir. Bu ihbarnameye de yanıt verilmezse üçüncü şahıs hakkında cebri tahsil yoluna gidilir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi takibi gerçekleştirilen icra dairelerine konuya ilişkin yanıtlar, ya tebligatın muhatabı tarafından bizzat icra dairesine gidilecek yazılı verilmesi veyahut tebligatın muhatabı olan kişi veya kurumun bulunduğu yerdeki yetkili icra dairesi aracılığı ile gerekli yanıtın daha doğrusu bilginin ilgili icra dairesine gönderilmesi gerekmektedir. (V. Seviğ)

 

VADESİZ SENEDE DAYANARAK KASAYA GİRİŞ KAYDI YAPILIRSA

 

SORU: İki yıldır müşterimizden almış bulunduğumuz vadesi olmayan iki senedi kasamızda muhafaza ediyoruz. Bu işlemin nedeni müşterimizin "Borcumu hemen ödeyeceğim" demesidir. Biz bu senetlerin toplamını kasamıza nakit girişi şeklinde gösterdik. Müşterimizin durumu bozulması nedeniyle biz bu defa kendisinden 180 gün vadeli senet aldık. Bu nedenle kasa yekûnuna dâhil olan bu miktarı muhasebe maddesi ile çıkartarak senetleri hesabına alabilir miyiz?

YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 353/6 maddesi hükmü gereği olarak öncelikle yapmış bulunduğunuz ve yapacağınız muhasebe maddesi nedeniyle, muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolara ilişkin usul ve esaslarla örtüşmeyen bu işlem için 3500 TL özel usulsüzlük cezası ödemeniz gerekebilecektir.

Bilindiği üzere tek düzen hesap planında yapılması söz konusu olan muhasebe işlemlerinin hangi hesaplara işlenebileceği hususu açıklanmış olup, işlemlerin bu açıklamalar çerçevesinde muhasebeleştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca böyle bir muhasebe işleminin gerçek özellikleri büyük bir olasılıkla yapılması muhtemel incelemede inceleme elemanı tarafından araştırılacaktır. Eğer yapmış bulunduğunuz bu hatalı kaydın, sadece bir bilgi yetersizliğinden kaynaklandığı anlaşılırsa, bu takdirde hakkınızda sadece usulsüzlük cezası uygulanacaktır. (V. Seviğ)

 

 

YARGI KARARLARINDA

 

İHTİYATİ HACİZ

1. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2006/5436, K.2007/2901 sayı ve 25.9.2007 tarihli kararı;

"6183 sayılı Kanun'un 64. maddesi uyarınca, haciz işlemleri, haciz varakasına dayalı olarak yapılabilir. Tahsil dairelerince düzenlenecek olan haciz varakasını imzalama yetkisi ise alacaklı kamu idaresinin mahalli en büyük memuruna aittir. Ancak bu durum 5345 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığını Kuruluş Kanunu'nun 33. maddesinde yapılan değişiklik neticesinde 4.4.2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişmiştir. Bu tarihten sonra mahallin en büyük memuruna yapılan atıfların ilgisine göre vergi dairesi başkanı ve başkanlığına, vergi dairesi başkanlığı bulunmayan yerlerde vergi dairesi müdürü veya müdürlüğüne yapılmış sayılması öngörülmüştür. Söz konusu değişiklik öncesinde 6.3.2006 tarihinde alınan ihtiyati haciz kararının söz konusu tarihte açık olarak yetkilendirilmemiş olan vergi dairesi başkanı tarafından tasdik edilmesi yasaya uygun değildir.

 

2. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2006/2620, K.2007/451 sayı ve 21.2.2007 tarihli kararı;

"Kesinleşip ödenmeyen vergi borçları olduğu ileri sürülen şirket yönetim kurulu başkan ve üyeleri aleyhine tesis edilen ihtiyati haciz işlemlerinin iptali talebi ile açılan dava, vergi ziyalı cezanın kesinleşmesi halinde ayrıca bir yasal düzenlemeye gerek olmaksızın ihtiyati haciz kararı alınabileceği gerekçesiyle Yerel Mahkemece reddedilmiştir. Davanın reddi Kararını; 6183 sayılı Kanun 13. ve 9. maddeleri düzenlemeleri uyarınca, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre teminat istenebileceği ve ihtiyati haciz kararı alınabileceği, olayda ise kesinleşen ve şirketten tahsil edilemeyen bir kamu alacağının tahsilinin güvence altına alınma gayesiyle şirket yönetim kurulu başkan ve üyeleri aleyhine yapılan ihtiyati haciz işleminin söz konusu olduğu, kesinleşen borçlar için ihtiyati haciz kararı alınamayacağı gerekçesiyle bozan Danıştay Dairesi Kararına karşı yalpan karar düzeltme talebi yerinde değildir."

 

3. Danıştay 7. Dairesi'nin E.2004/1765, K.2006/840 sayı ve 15.3.2006 tarihli kararı;

"6183 sayılı Kanun'un 13/6. maddesinde para cezasını gerektiren fiil sebebiyle kamu davası açılmış olması halinde, ihtiyati haciz kararı alınabileceği düzenlemesi ile ceza yargılaması sonunda hüküm altına alınacak para cezasının güvence altına alınması amaçlanmıştır. Bununla beraber, söz konusu maddenin tatbiki için Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuş olması yeterli olmayıp, kamu davasının açılmış olması gerekir. Dava konusu olayda, sanıklar hakkında 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na muhalefet suçundan Cumhuriyet Savcılığı nezdinde kamu davası açıldığı belirtilmekte ise de ilgili mahkemece açılmış bulunan bir kamu davasına ait, bu mahkemenin ismi ve dosyanın numarası verilmemiş bulunmaktadır. Bu durumda, anılan ihtiyati haciz işleminin hukuki sebebi yönünden hukuka aykırı olup olmadığı hususu, açılmış bir kamu davasının olup olmadığı belirlenmeden, dava konusu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yönünden verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir."

 

 

ÖZELGELERDE

 

KURUMLAR VERGİSİ

1. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 28.7.2009 tarih ve 529 sayılı özelgesi;

"GVK'nın 40. Maddesi'nde ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi için yapılan genel giderlerin vergiye tabi safi kazancın tespitinde gider olarak indirim konusu yapılabileceği kabul edilmiştir. Ücret ise GVK'nın 61. maddesinde genel olarak işçiye hizmeti karşılığında verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler bütünü olarak tanımlanmıştır. GVK'nın 23/10. maddesi ile ise çalışanların toplu olarak işyerine gidip gelmelerini sağlamak için işveren tarafından yapılan toplu taşıma giderleri ücret açısından gelir vergisinden istisna edilmiştir. Şirketin, çalışanlarının her birine ayrı ayrı işyerine gidip gelmeleri için, başka bir şirketten satın aldığı toplu taşıma kartları vermesi halinde, çalışanların toplu olarak işe getirilip götürülmesi durumu söz konusu değildir. Bu sebeple, bahsi geçen hükümler uyarınca, söz konusu kart bedellerinin doğrudan gider yazılması söz konusu olmamakla beraber, ücretin bir unsuru olması sebebiyle, ücret içinde vergilendirilmiş olması şartı ile kurum kazancının tespitinde gider olarak kabul edilmesi mümkündür."

 

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 4.2.2009 tarih ve 2517 sayılı özelgesi;

"Ticari kazancın tespitinde tahakkuk ve dönemsellik ilkeleri geçerlidir. Bu ilkeler uyarınca, gelir ve gider unsurlarının ilgili oldukları döneme kaydedilmesi gerektiği gibi gelir unsurlarının da mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştikleri dönem kazancının tespitinde dikkate alınmaları gerekir. Bu sebeple, müşterilerle yapılan yıllık bakım sözleşmelerinin bakım bedelinin tamamının sözleşmenin yapıldığı tarihte fatura edilmesine rağmen işin devam eden yıl bitirilmesi halinde, yapılan işten elde edilen kazancın, mahiyeti ve tutarı fatura tarihi itibariyle kesinleştiği nazara alınarak fatura tanzim tarihinde kurum kazancına dâhil edilmesi gerekir."

 

3. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 21.4.2009 tarih ve 13376 sayılı özelgesi;

"Özel iletişim vergisi mükellefi olmayan şirketin, sabit ve mobil telekomünikasyon hizmetlerinden yararlanması neticesinde adına düzenlenen faturalarda yer alan özel iletişim vergisini, 6802 sayılı Gider Vergisi Kanunu'nun 6. maddesi ve 19 seri No'lu KVK Sirkülerinin açıklamaları uyarınca, kurum kazancının tespitinde gider olarak nazara alması mümkün değildir."

 

4. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 23.3.2009 tarih ve 9289 sayılı özelgesi;

"KDVK'nın 29. maddesi hükmünde ve 23 seri No'lu KDVK Genel tebliğinde açıklandığı üzere, ilgili yıl hesap dönemi kapandıktan sonra alınan faturalara ilişkin katma değer vergisinin, vergiyi doğuran olayın olduğu hesap dönemi kapandıktan sonra indirim konusu yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte, ticari kazancın tespitinde dönemsellik ve tahakkuk ilkeleri esas olup, kurum kazancı da ticari kazanç ilklerine göre tespit edilmektedir. Bu açıklamalar uyarınca, hesap dönemi kapandıktan sonra gelen faturalar, tahakkuk ettikleri yıl gideri olarak nazara alınır. Faturanın geç gelmesi nedeniyle indirim konusu yapılamayan katma değer vergisi tutarı ise maliyet veya gider unsuru olarak kurum kazancının tespitinde dikkate alınır."

 

5. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 19.9.2008 tarih ve 2542 sayılı özelgesi;

"Ödenen tazminatların gider olarak yazılabilmeleri için, işle ilgili olmaları, işletme sahibinin kusurundan kaynaklanmamaları, sözleşmeye, ilam ve kanun emrine istinaden ödenmiş olmaları şarttır. Bu sebeple, şirket ortağının şirket aracını kullanırken kişisel kusuru ile sebebiyet verdiği trafik kazası sonucunda, mahkeme kararına istinaden ödenen tazminatın kurum kazancının tespitinde gider olarak kabul edilmesi söz konusu değildir."

 

6. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 3.4.2009 tarih ve 2998 sayılı özelgesi;

"Şirketin kiralamış olduğu işyeri için deprem, su baskını, yangın, terör vb. olaylara karşı mülkiyet olarak yapılan sigorta poliçesinin, şirket adına düzenlenmesi ve sigorta prim ödemelerinin de şirket tarafından yapılmış olması şartı ile prim ödemeleri kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabilir."

Kaynak: Referans Gazetesi