DIŞ TİCARET TE DİASPORA

DIŞ TİCARET TE DİASPORA03.11.2009

Sayın Çağlayan, bavulu elde, ülke ülke dolaşıyor.

Tüm çabası daha çok ihracat...

Son Cezayir seyahatinde iki önemli cümle kurdu.

Bu cümlelerden birincisi olan Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) konusunu geçen hafta bu köşede değerlendirmiştim.

Bugün de ikinci önemli cümlesi üzerine yazacağım.

Ne demişti Sayın Çağlayan?

Yurtdışından iş alabilmek için: "Türk Diasporasını harekete geçirecek, dışarıdaki Türk nüfusu, ortak hareket edebilmesi için bir network ortamında buluşturacağız".

Bu cümleyi duyduğumda ilk tepkim, "Ah keşke" oldu.

"Ah keşke" tepkimde hem kuşku vardı hem de umut!

Sıklıkla bavulu elinde dolaşan, bir ayağı dışarıda olan bir işadamı olarak, dışarıda yaşayan insanlarımızın bir araya gelebilmelerinin, ülkeleri için belli bir amaçta buluşup ortak hareket etmelerinin zorluğunu biliyor olmam beni kuşku duymaya itiyordu.

Öte yandan da yurtdışındaki Türk vatandaşlarının ülkelerinin menfaati için ortak bir noktada buluşup beraberce hareket edebilmeleri en büyük özlemim ve en büyük umudum idi.

Sayın bakanın, "diaspora" adı altında şekillendirdiği bu birliktelik, hatırlarsanız nisan ayında İstanbul'da yapılan "Dünya Türk Girişimcileri Kurultayı'nda" dile getirilmiş ve o kurultayda "Turkish Diaspora" gündeme alınarak bu oluşumun başına da Coca-Cola CEO'su ve DTİK Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Muhtar Kent getirilmişti.

Aradan 7 ay geçti, bu oluşumdan hiçbir ses gelmedi. Ne yaptılar, teşkilatlandılar mı, bir birliktelik sağlandı mı konularında bir bilgilendirme duyamadım.

Konuyu 7 ay sonra Sayın Çağlayan seslendirdi ve iyi de etti.

Yurtdışında 5 kıtadaki çeşitli ülkelerde yaşayan, çalışan ve iş sahibi olan yaklaşık 5 milyon Türk vatandaşı olduğu söylenir. Sadece Avrupa'daki Türk girişimci sayısının 145 bin olduğu ve 650 bin kişiyi bu işyerlerinde istihdam ettikleri ve 50 milyar euro civarında ciro yaptıkları kayıtlara düşülmüştür. Toplam 5 kıtada, 96 ülkede, 162 bin işadamımızın, 1 milyon kişiyi istihdam ettikleri, yatırımlarının 60 milyar doları bulduğu ve cirolarının 100 milyar doları aştığı verilen bilgiler arasındadır.

Bu, hiç de küçümsenecek bir güç değildir.

Bütün mesele bu gücü organize ederek bir araya getirebilmektedir.

Nisan ayında o kurultayda yapılan bir anketin sonuçları pek iç açıcı değildi.

Ankete göre Türkler ortak hareket etmiyorlar, yurtdışındaki lobi faaliyetleri organize ve etkin değil. Anket verileri yurtdışındaki Türklerin yüzde 52,2'sinin dağınık görünümlü ve iletişim halinde olmadıkları yönünde. Türk mallarının yerleşik imaj yaratamadığını düşünenlerin oranı yüzde 44,9.

Ve ankete katılanların ortak kanısı: "İki Türk bir araya gelince birbirlerini yerler." İşte bu çok acı.

Ülkedeki bölünmüş görüntü maalesef dış ülkelerde daha belirgin.

Avrupa'da, "Milli Görüş", Amerika'da "F tipi" kontrolsüz organizasyonlar yaygın. O ülkelerde düzenlenen "Türkiye yılı" adı altındaki etkinliklerde Cumhuriyet Türkiyesi'nden eser yok. Kılık, kıyafet, modern Cumhuriyet Türkiyesi'ne ait değil. Yapılan etkinlikler folklor ekipleri ve mehter takımlarıyla sınırlı kalıyor ve tam bir müsamere acemiliğinde yürütülüyor. Kullanılan afişlerde Arapça yazılara dahi rastlayabiliyorsunuz.

Tabii bir de Türkiye'nin laik ve demokratik yüzünü aksettirmeye çalışan bir kitle var ve bu kitle de düşünceleri paralelinde ülkesini tanıtma amacıyla etkinlikler yapıyor.

Bu etkinlikleri takip eden yabancılar, Türkiye'nin "Laik, demokratik, hukuk düzeninde bir cumhuriyet devleti" olduğu gerçeği ile Arap ülkelerine benzer yanını kavrayamıyorlar ve kafaları iyiden iyiye karışıyor.

Dışarıdaki durum maalesef böyle ve bazı aykırı kurumlar buradan destek görüyor ve kollanıyorlar.

Gelelim Türkiye'ye ve bir an için Türkiye'nin siyasi, sosyal yapısını unutalım, dış ticaretine odaklanalım.

Sayın Çağlayan'ın istediği daha çok ihracat için yurtdışındaki Türkleri diaspora anlamında bir araya getirebilmek. Bu düşüncesi içerisinde yurtdışındaki Türk işadamları ve kurumları olduğu kadar, Türkiye içindeki işadamları ve kurumları da olmalı.

Bildiğiniz gibi Türkiye'de ihracattan sorumlu ana kurumlar 59 ihracatçı birliği ve onların üst kurumu olan Türkiye İhracatçılar Meclisi'dir (TİM). Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) çatısı altında olan, yetki ve görevleri yasayla tarif edilmiş bulunan bu kurumlar sadece ihracata değil, dış ticaretin bütününü oluşturan ithalatın da organizasyonunun sorumlusudur.

Gelin görün ki durum pek öyle görünmüyor.

TİM dışındaki kurumlardan, TOBB, DEİK, MUSİAD, TUSCON, ticaret ve sanayi odaları da hem TİM'den hem de birbirlerinden bağımsız dış ticaret hareketlerinde rol alıyorlar; iç ve dış temaslarda bulunuyorlar.

Bu durum dış ticarete olan yoğun ilgi anlamında olumlu görülmekle beraber, ciddi sorunlara da neden olmaktadır. "Ne güzel herkes ve her kurum daha çok ihracat ve dış ticaret için gayret sarf ediyor" şeklinde düşünebilmek mümkündür elbette...

Ancak bu düşünce, "Bazıları politize olmuş bu kurumların birbirinden bağımsız şekilde hareket edip bir ‘milli dış ticaret politikası' etrafında buluşamamaları, her kurumun kendi doğrusundan yola çıkarak bir şeyler yapmaya çalışması ve dahası bir kurumun diğerini rakip görüp ayağından çekmesi, hatta TİM'i tanımıyor havalarına girmeleri" ülke dış ticaretine fayda değil, zarar verince pek geçerli olmuyor.

Şu anda yaşanan budur ve Türk dış ticaretinin geleceği için endişe vericidir.

Dış ticaretten sorumlu uzman ve otorite kurumlar, DTM ve TİM'dir.

Bu kurumlar DTM ve TİM'in tespit ettiği bir "milli dış ticaret politikası" etrafında buluşurlar ve birlikte hareket ederlerse ancak o zaman ülke ihracatına faydaları olabilir. Aksi halde kaybedecek Türkiye olur.

Sayın bakan, sanırım bu çok hassas konuyu "diaspora" düşüncesi içinde dikkate alacaktır.

 

Kaynak:Referans