Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Ekonomi / İş Dünyası / İHRACAT, İTHALAT, KUR VE REKABET

İHRACAT, İTHALAT, KUR VE REKABET

İHRACAT, İTHALAT, KUR VE REKABET24.11.2009

Her ne kadar son bir aydır ekonomi unutulmuş olsa da bu günlerde ihracat üzerine şaşırtıcı bir şekilde arayışlar var.

Bir taraftan "İhracatta rekabet gücümüz" tartışılırken diğer taraftan da "dış ticarette yapısal dönüşüm" içerisinde "ihracatın ithalata dayalı konumu" araştırılıyor.

İhracatta rekabet gücümüzle ilgili görüşümü pazartesi günü bu köşede sizlerle paylaşmıştım.

Bugün de Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ı karşı karşıya getiren tartışmaya odaklanacağım.

Tartışma, "İhracatımız ithalata dayalıdır. Artan ithalat düşük kurlardandır. Üretici kur düşük olduğu için ithalata yönelmektedir. Kaliteli ürün bulunamadığından ithalat artmaktadır. Kura dayalı rekabet gücü uzun süreli olamaz" üzerine oluşturulunca ben de konuya kayıtsız kalamadım ve müdahil olmak istedim.

Önce, "ihracatımızın ithalata dayalı olduğu" söyleminden yola çıkalım.

Geçmiş yıllardaki ve günümüzdeki verilere ve sanayi yapımıza bakılırsa doğruluğu üzerine hiç tartışma götürmeyecek bir gerçektir bu görüş.

Bu görüşü tartışılmayacak özelliğinden yola çıkarak biraz açalım.

Piyasa varsa, rakip vardır, rakibin olduğu yerde de rekabet olacaktır.

Sanayici ve ihracatçı o piyasada rekabet edebildiği oranda vardır.

Rekabet edebilmek ağırlıklı pazarlama başarısına dayalı olsa da o pazarlama faaliyetinin içinde kabul görecek satış fiyatında maliyet faktörü etkili olacaktır.

Bu bağlamda ucuz fakat kaliteli hammadde ihtiyacı kaçınılmazdır. İhracatçı bu ihtiyacını yurtiçinden karşılayabiliyorsa ne âlâ. Karşılayamıyorsa doğal olarak dış kaynaklara yönelecektir. Dış kaynaklara yönelmeyi bir de düşük kur, ürün devamlılığı ve kalite de destekliyorsa ithalat şart olacaktır.

Şu an, Türkiye'de olan budur.

Türk ihracatçısı düşen kurların yarattığı kârsızlık karşısında dış pazarlardaki rekabet gücünü koruyabilmek için çılgın bir arayış içerisindedir. Bu arayışları içerisinde ithalatta düşük kurun verdiği cazibe artık tartışmalardan uzak güncel bir olay haline gelmiştir. Artan ithalat, ihracatı da artırıyor ve devamlı kılıyorsa bu trafikten kimse rahatsız olmamalıdır. İthalat ihracat ilişkisinde sadece düşük kur değil, üründe devamlılık ve kalite faktörleri de hâkimdir.

Bu konuda Sayın Çağlayan ve Sayın Yılmaz'ın ters düştükleri noktalar vardır.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz "Artan ithalatın nedeni kur değil, kaliteli mal üretilememesi" deyince Sayın Çağlayan köpürmüş.

Cümlenin kurgusu bir tuhaf. Hem doğru hem değil.

Cümlenin birinci kısmını alır da "Artan ithalatın nedeni kur değil" derseniz, "Orada durun Sayın Yılmaz, bakın yukarıda neler anlattım" derim. Ama Yılmaz, "Artan ithalatın bir nedeni de kaliteli mal üretilememesi" diyorsa bu noktada "Şimdi de siz orada durun Sayın Çağlayan, köpürecek bir durum yok" derim.

Artan ithalatta kur faktörü ne kadar hâkimse, kaliteli mal yetersizliği de ihtiyaç olan ürün bulunamaması da o kadar hâkimdir. İhracatçılarımızın ihtiyacı olan her türlü ürünü üretebildiğimiz söylenemez.

Bu konuda hem teknoloji olarak ve hem de ölçek ekonomisi anlamında özürlü olduğumuzu peşinen kabul etmeliyiz. Sanayi yapımızın yüzde 98'in KOBİ olması da bu gerçeği desteklemektedir. Ayrıca, ithalatın yapısına bakıldığında ürün çeşitliliği, ağırlıklı hammadde ve yarı mamuller olması da bu düşünceyi doğrulamaktadır.

Bu noktada, "Milli sanayinin durumu ne olacaktır, onları nasıl koruyacağız" diye soranlar olacaktır.

Bu sorunun cevabını yine daha önce Sanayi Bakanlığı da yapmış olan Sayın Çağlayan verecektir. İhracatçının bir önemli sorunu şüphesiz kurdur ama kurun yanı sıra en pahalı enerjiyi kullanıyor olması, yüksek vergiler, yine yüksek sosyal yüklerpahalı işçilik de unutulmamalıdır.

Bu yükler sanayici ve ihracatçı üzerinde baskı kurmakta, maliyetleri yüksek olurken fiyatları rekabetçi olamamaktadır. Hükümet kurlarda bir şey yapamasa da diğer konularda yapacağı çok şey olmalıdır. Ve Sayın Çağlayan o hükümetin bir bakanıdır.

Yüksek maliyetler ve albenisi olmayan fiyatlar bu sefer de kaliteyi olumsuz etkilemekte ve ihracatçının istediği kaliteyi bulabilmesini zorlaştırmaktadır. İşte bu zorluk ihracatçıyı da ara mal üreten sanayiciyi de ithalata yönlendirmektedir.

Sayın Çağlayan'ın ve TİM Başkanı'nın "kur" baskıları karşısında Yılmaz, "Sanayide kura dayalı rekabet gücü uzun süreli olmaz" diyerek bir başka tartışma başlamış.

MB Başkanı Yılmaz'ın bu ifadesi son derece doğru bir tespit olduğundan üzerine edilecek bir kelam yok elbette. Kurların durumuna yukarıda yeterince değindim.

Yıllardır bu kavganın içinde olan bir kişi olarak genelde düşük kurlardan şikâyet eden grupların yanında oldum. Çok ilginçtir kurlardan şikâyet edildikçe ihracat arttı.

Geçmişteki devalüasyonlar veya kur ayarlamaları ihracatın artması amaçlı yapılmış olsalar da ihracatçılar devalüasyonları bir fiyat indirme mekanizması olarak görünce devalüasyonlar amacına ulaşamadı.

Demem o ki, Türk ihracatçıları rekabet anlamında güçlü olamadıklarından artan kurların verdiği imkânları hep ürünlerinde fiyat indirerek kullandılar ve ancak bu sayede rekabet edebildiler.

Müşterileri de Türk ihracatçısının bu zayıf yapısını çok iyi bildiklerinden artan kurların bir kısmını iskonto olarak talep ettiler ve her zaman da aldılar. Sonuçta, fiyatlar indirildikleriyle kaldılar ve "artsın" diye ısrar ettikleri kurlardan beklenen sonucu alamadılar. 

Hal böyle olunca Sayın Yılmaz'ın dediği gibi kura dayalı rekabet gücü uzun süreli olamadı. İhracatçılar, pazarlarındaki rekabet güçlerini koruyabilmek için fiyat indirme ihtiyaçlarından devamlı kurların yükselmesini bekler oldular. Bu beklentilerindeki ana öğe artan kurların belli bir oranında fiyat indirerek pazarlarını koruyabilmek olunca artan kurlar ihracatçılarımıza değil onların müşterilerine yaradı.            

Yıllardır ortada bu gerçekler varken konuyu alıp, "Türk sanayicisinin, ihracatçısının becerisine veya beceriksizliğe getirmenin, kaliteyi veya kalitesizliği konuşmanın, höpürmenin, köpürmenin" bir anlamı olmasa gerektir.

Ekonomi politikamız dalgalı kuru öngörüyorsa, ihracatı artırma yolu ithalatı artırmak şeklinde bulunabiliyorsa, global piyasalarda rakiplerimiz de bu paralelde iş yapıyorlarsa mevcut ortama uyum sağlamaktan başka yol yok gibi görünüyor.  

Kaynak: Şevket Sürek/Referans