Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Demiryolu / 2009DAN 2010A UMUTLAR

2009DAN 2010A UMUTLAR

2009DAN 2010A UMUTLAR24.02.2010 2009 uzun uzun gündemimizdeki yerini korudu. Kuşkusuz, önemli yıpranmaları, yok olmaları Türkiye'nin günlük yaşamına taşıdı 2009.  Ne mutlu ki, her gecenin bir sabahı, her inişin bir çıkışı olacağını yaşamımız boyunca duyduk ve yaşadık. Bu beklenti bizi 2010'a büyük umutlarla taşıdı. 2010, her kes açısından, krizin yerini büyümeye bırakacağı, nefes alacağımız ve giderek sorunlarımızı çözeceğimiz yıl olarak yaşamımızdaki yerini aldı. İşte tam bu sırada, ABD krizinin AB krizine dönüşme riskini konuşmaya başladık, hevesimizi kursağımızda kaldı.

Ancak, Türkiye'de taşımacılık sektörünün krizinin yaşanan krizlerden çok farklı temellere dayandığını, 2009'da yaşanan krizin son bulmasının, taşımacılık sektöründe yaşanan krizi bitirmeyeceğini, giderek bu krizi daha derinden hissetmeye başlayacağımızı ne yazık ki unuttuk. Global krizi tartışmak, ondan şikayet etmek yerine kendi sektörel krizimizi tartışıp, düzeltici talepleri oluşturmayı, bunların uygulanmasını takip etmeyi çoktan içselleştirmiş olmalıydık. Olamadık. 2010, bu krizi daha sert yaşayacağımız bir yıl olacaktır. 2011 de, 2012 de...

O zaman sorunlarımızı tartışalım. Tartışmanın ortak platformlarını oluşturalım. Açık yürekli olalım. Nesnel olalım. Bir kere olsun doğruyu yapalım. Öncelikle birbirimize güvenelim. Bir diğerimizin doğru şeyler söyleyebileceğine inanalım. 2023'ler, 2050'ler artık hayal edebileceğimiz uzaklılar.  Görünen o ki, Türkiye ulaştırma sorunlarını çözemezse, kendisine sunulan fırsatları değerlendiremeyecektir. İnsanlarına hak ettikleri ekonomik refahı verebilmek Türkiye'deki politikacıların ulaştırma sistemi sorunlarını çözmekte gösterecekleri başarı ile orantılı olacaktır. Ulaşım sistemimiz yeniden yapılandırılmalıdır. Zararın neresinden dönersek kar olacağı aşikardır.

Peki, o zaman öncelikli sorun nedir. Öncelikli sorun kanımızca yaygın haksız rekabettir. Haksız rekabet, bir taraftan sektör oyuncularının kendi içlerinde sürdürdükleri rekabetin içinde bulunmaktadır. Diğer taraftan, piyasa düzenleyicilerin verdikleri yanlış kararlar nedeniyle modlar arasında yıkıcı bir haksız rekabet sürmektedir. Sorun bu iki alan için ayrı ayrı ele alınmalıdır.

Öncelik, kuşkusuz, piyasa düzenleyicileri, yani yasa koyucular ile yasaları günlük yaşam içinde uygulayanlar tarafından göz yumulan, kısmen popülist yaklaşımlar sonucu oluşan haksız rekabette olmalıdır. Bir taraftan, demiryolu taşımasını öncelikli alan olarak tarifleyip, diğer taraftan demiryolu taşımacılarını rekabet halinde oldukları modlar karşısında savunmasız bırakmak haksız rekabetin yaşanmasına yol açmaktadır. Somutlarsak, demiryolu her ne kadar kendi içinde fiyatlama sorunları yaşamakta ise de,  esas olarak ekonominin normal işleyişiyle oluşmayan karayolu taşıma fiyatları nedeniyle önemli bir haksız rekabete tabi olmaktadır. Karayolu taşımacılığı arz talep dengesindeki aşırı bozulma nedeniyle maliyetin altında hizmet üretme zorunluluğundan, istiab hadlerinin aşırı zorlanmasına kadar, yüksek mazot fiyatlarının yarattığı yıkıcı koşulları yumuşatmak için salt mazot yerine yağ kullanmaktan, sosyal güvenlik garantileri bir yana, yaşamsal riskler yaratan uzun mesai saatlerine katlanmaya kadar bir dizi olumsuz koşulun altında kaçınılmaz sona doğru gidişi yavaşlatmak amacıyla bu haksız rekabete istemeyerek de olsa neden olmaktadır.

Ya, haksız rekabetin temellerini oluşturan düzenlemeler vakit geçirmeksizin sektör oyuncularıyla birlikte ortadan kaldırılacaktır, ya da gerek karayolu ve gerekse demiryolu taşımacıları hep birlikte bir çöküşü birlikte yaşamak zorunda kalacaklardır. Sorun bu denli önemlidir. Sorun geleceğimizi ipotek altına alacak kadar büyüktür. Bu nedenle, öncelikle sektör sivil toplum kuruluşları bir araya gelmeli ve sorunlara yönelik çözüm taleplerini oluşturmalıdırlar.  Dar grup çıkarları bir tarafa bırakılmalı ve en kısa zamanda bir sektör danışma platformu oluşturulmalıdır.  UTİKAD, UND, RODER, DTD gibi dernekler bu adımın öncülüğünü yapmalıdırlar. Sorumluluk büyük ve ortaktır. Yalnızca, yasa koyucuları ve uygulayıcılarını sorumlu görmek yapılabilecek en büyük yanlış olacaktır. Herkesi göreve davet etmeyi bir vatandaşlık görevi olarak gördüğümü burada vurgulamayı gerekli görüyorum.


Kaynak: UTA