Geçen haftaya Çin ve yuan damgasını vurdu.
Bu gelişme, her ne kadar dünya ekonomi çevrelerinde ilginç bir gelişme olarak algılandıysa da öyle görünüyor ki pek bekledikleri gibi olmayacak.
Ekonomik verilere bakılırsa Çin'de işler iyi gidiyor görüntüsünde.
İhracat rekorlar kırıyor, ithalat ihracatın gerisinde ve dış ticaret fazlası var.
Büyümesi çok iyi, perakende satışlar her ay daha da artıyor, otomotiv satışları da iyi.
Yabancı sermaye her zamanki gibi aktif, döviz rezervleri dorukta.
Bu verilere bakıp da "Bundan iyisi Şam'da kayısı" diyebilirsiniz.
Tamam da Çin'de "Dışı sizi, içi Çin'i yakan" bazı hoş olmayan durumlar var.
Bu iyi göstergelerin elbette bazı yan etkileri olacak ve işte Çin bu günlerde bu sıkıntıları yaşıyor.
Öyle ya, tüm yatırımlarını ve ekonomik gücünü Pekin, Şanghay, Guangzhaou, Shenzen gibi şehirler civarlarına ve doğu kıyı bölgesine yığan Çin, bu bölgelerde yoğunlaşan istihdam ücretleri ve bu bağlamda yükselen üretim maliyetleriyle artık baş edemiyor.
Bir taraftan yükselen maliyetler sıkıntı yaratırken, diğer taraftan bu bölgelerde yoğunlaşmış işçilerin yarattıkları talep, tüketim mallarının fiyatlarını artırıyor ve işçi maaşları bu bölgelerde 200-250 dolar karşılığı yuan'a çıkmış olmasına rağmen geçimlerine yetmiyor. Üstelik tüketimde yaratılan talebin tetiklediği enflasyon da cabası.
* * *
Bu bölgelere yığılmış emek, yukarıda yazdığım nedenlerle geçim sıkıntısı çeker ve zam talep ederken, yükselen maliyetlerden zaten bunalmış işverenler, işçilerin zam taleplerini karşılayamıyorlar. İstedikleri zamları alamayan işçiler, Çin tarihinde pek alışık olmadığımız bir yöntem olan iş yavaşlatması ve grev gibi aktivitelere gidiyorlar.
Geçen hafta Honda fabrikasındaki grevi ve Toyota fabrikasındaki iş yavaşlatması, hatta durdurulması haberlerini duyduk. Toyota'daki iş durmasının her ne kadar Japonya'daki ana merkezdeki sıkıntıdan kaynaklandığı açıklansa da pek inandırıcı olmadı. Honda'daki grev, ücretlerin artırılmasıyla bitti. Ancak son gelen haberler, bu sefer de yan sanayilerinin greve gitmeleri nedeniyle tedarik sağlayamadıklarından Toyota ve Honda fabrikalarında üretimlerin tamamen durduğu şeklinde. Oto sanayiine yan sanayi anlamında tedarik sağlayan en az 6 tesiste grev nedeniyle üretimlerin durduğu haberleri geliyor. Pekin'deki BMW bayileri primlerini alamadıklarından, Denso Nasnsha grubu ise ücretlerinin düşük olduğu gerekçeleriyle grevdeler.
Shenzen'deki Foxconn Apple ürünleri üreten fabrikada çok sayıda işçinin intihar etmesi, Çin'deki sıkıntılara başka bir boyut getirdi. Zira bu fabrikadaki işçiler çalışma şartlarının zorluğundan intihar etmişlerdi. Bu gelişme, Çin'deki işçilerin çalışma şartlarının dünya ticaret örgütünün tarif ettiği şekle ne kadar uyup uymadığı konusunu gündeme getirdi. Üstelik bu fabrika bir dünya markası ve yabancı sermayeli yatırımdı.
Bu tip yatırımlarda, işçilerin intiharlara varacak kadar kötü şartlarda çalıştırılıyor olmaları hem Çin hükümetini hem de dünya markası Apple firmasını zora soktu. Foxconn ücretlere zam yapmasına rağmen sorunlarını halledemedi.
Bu noktada sorulması gereken soru şu:
"Bu bir sır değildir, dünya kamuoyu Çin'in yıllardır işçileri zor şartlarda, sosyal güvenlikten uzak, çoluk, çocuk, kadın, erkek ayrımı yapmaksızın çalıştırıp ucuz mallar üreterek, yarattıkları haksız rekabetle dünya pazarlarına işçilerin terleri ve kanlarıyla hâkim olmalarına göz yuman Batılı yatırımcıların ve ucuz mal bezirganlarının bu gerçeğini işçilerin intiharlarıyla mı öğrenmeliydi?"
* * *
Yukarıda belirttiğim sanayi şehirleri etrafına ve doğu bölgesine yığılmış olan yatırımların getirdiği olumsuz tablo bu. Bu olumsuz tablonun giderek yaygınlaşması Çin hükümetini bazı tedbirler almaya zorlamış. Artık bu bölgelere yatırımlara izin vermiyorlar ve yatırımları batı ve iç bölgelere kaydırmak için bölgelere özel teşvikler veriyorlar.
İşte intiharların yaşandığı Foxconn Apple firması bunlardan birisi. Tesislerini bulunduğu bölgeden batı ve iç bölgelere taşımayı planlıyor. Bulundukları bölgelerdeki işçi ücretlerinin ve asgari ücretin artması, tüketim mallarının fiyatlarının yükselmesi, işçilerinin geçim sıkıntısı çekmeleri ve sonrasında verimli olamamaları firmaları buna mecbur ediyor ve çok sayıda firma o bölgelerden ayrılmanın yollarını arıyor.
Hükümet yetkilileri de batı ve iç bölgelere gitmelerini destekliyor ve "Çin faktör avantajlarının yanı sıra yatırım için hâlâ en cazip ülkedir" diyorlar.
Ancak, işin doğası gereği Çin, yakın gelecekte faktör avantajını kaybedecek. Bu nedenle bir üst kulvara geçerek hızlı bir değişime uğramak zorunda ve onlar da bu durumun farkındalar.
Zira, yakın gelecekte burunlarının dibindeki Vietnam, Kamboçya, Laos, Sri Lanka, Bangladeş ve Hindistan, Çin'in bugünkü faktör avantajını ele geçirecekler.
Bazı Çinli firmaların ürünlerini bu ülkelerde fason üretim yaptırmaları, hatta tesislerini bu ülkelere taşımaları bu gelişmenin en tipik örneği.
* * *
Madalyonun bir tarafında iyi ekonomik göstergeler, diğer tarafında ‘sosyal patlamaya' çanak açacak ciddi sorunlar. Bu durumun en açık göstergesi doğu ile batı ve iç kesimler arasındaki devasa orandaki gelir eşitsizliği ve sosyal farklılıklar.
Çin yetkilileri de bunun farkındalar ve doğal olarak endişe duyuyorlar. Doğuda yıllık geliri 30 bin doların üzerinde yoğun nüfuslu bir kesimden ve sayıları milyonlarla ifade edilen dolar milyonerlerinden bahsedilirken, batı ve iç kesimlerde 800 milyonluk büyük bir nüfus 200 dolar gelirle yaşamaya çalışıyorlar. Ülkedeki yıllık kişi başı gelir hâlâ 3 bin dolar civarında.
Üstelik, batı ve iç kesimler doğudaki kalkınmış bölgeleri önemli madenler ve enerji kaynakları anlamında besler özelliğe sahip. Yönetim bu gerçeklerin bilincinde batı ve iç kesimleri de kalkındırma çabasında ama zaman ve para en büyük sorunu.
Batı bölgesinin hayli önemli bir başka özelliği daha var. Bu bölgeler çevre ülkeleri olan Kırgızistan, Pakistan, Afganistan gibi terörün hâkim olduğu bölgelere yakın. Bu yakınlık siyasi açıdan Çin'in güvenliğini ve siyasi eğilimini tehdit eder mahiyette.
Çin'i takip etmeye devam edeceğiz.
Kaynak: Referans