2009 başından itibaren yaşanan global ekonomik kriz, tüm sektörlerde olduğu gibi Forwarder dünyasını da oldukça etkilemiş, sektör uluslararası pazarlardaki talep daralması karşısında, diğer bütün işletmelerde olduğu gibi faaliyet alanlarını yeniden gözden geçirme gereksinimi duymuştur.
Bilindiği gibi lojistik sektörü ülke dış ticaretinin genel bir göstergesidir. Her yıl yüzde 10-15 civarında büyüyen sektör, kriz ile birlikte küçülme trendine girerek 2009 yılını gerileyerek tamamlamıştır. Avrupa’ya yönelik yüzde 30-35 civarında azalan karayolu taşımacılığının yanı sıra, sektör firmalarının önlerini net görememeleri nedeniyle, ihtiyatlı hareket ederek, araç, depo ve istihdam gibi bir çok yatırımını ertelemek zorunda kalmışlardır. Global krizin tüm dünya geneline yayılması ile lojistik sektörü de kendine yeni çıkış yolları aramaya başlamış, Avrupa ülkelerine gerçekleştirilen dış satımlar ile taşımaların, Ortadoğu ve Afrika gibi ülkelere yön değiştirmekte olduğu görülmüştür.
Oldukça zor geçen 2009 yılının ardından 2010 yılı adeta bir umut yılı olmuş, ilk altı ayın verileri ile umutlarımız yeşermeğe başlamıştır. Bilinen bir gerçek de artık firmaların geriye bakmadan yoluna devam etmek istemeleridir. Firmalar geriye bakmadan yoluna devam etmek isterlerken, ihtiyatlı davranmak zorunda olduklarının da bilincinde bulunmaktadırlar. Ancak herkesin birbirlerine sormakta olduğu bir soru da… “Acaba dış ticaretimiz gelişecek ve büyüyecek mi?” şeklinde dillerde dolaşmaktadır.
Bu aşamada çeşitli yatırımları etkileyecek, üretim tesislerinin büyütülmesi ve istihdamın artırılması olası gibi görülürken “dünya 2009 küresel finans krizinden tam olarak kurtulabildi mi?” sorusu da aklımızdan hiç çıkmamaktadır.
Gerçi yılın ilk dış ticaret verilerinin açıklanmasıyla birlikte 2010 yılı için daha belirgin tahminlere başlanmış bulunmakta, ihracat ve ithalat yoğunluğumuzun olduğu AB ülkeleri ile dış ticaretimizde yüzde 20-25 civarında artış olduğu görülmektedir. Söz konusu artış karayolu ile yapılan taşımalarda yaklaşık yüzde 10 civarında tahmin edilirken, diğer taşıma modları hava, deniz ve demiryollarında ise, az da olsa belirgin bir artış görülmektedir.
Yıllardan beri bilinen Türk dış satımcılarının girişimcilik tutkusu ile mevcut Hükümetin dış satım üzerindeki hassasiyeti birleşince, dış ticaret verilerinin artmaması mümkün değil… yeter ki, gümrüklerde yaşanan mevzuat ve uygulama dar boğazları ihracatçının önündeki önemli bariyerler olarak bulunmasın.
Genelde 2010 yılının üçüncü ve son çeyreğinde ülkede önemli bir ekonomik daralma beklenmemektedir. Yıl sonuna kadar büyümenin devam edeceği düşünülürken, 2011 yılı içinde lojistik sektöründe beklentilerin daha olumlu yönde olacağı ve ivme kazanacağı kuşkusuzdur. Son yaşanılan ekonomik krizde de görüldüğü gibi, Türkiye’nin artık bu tarz krizlere oldukça dirençli olduğu bilinmektedir.
Otomotiv ve Tekstil sektörlerinin yurt dışından aldığı ve alacağı siparişlerinin, yılın son çeyreğine doğru daha da artarak çoğalacağı, bu gelişmelerin lojistik sektörüne de oldukça olumlu yansıyacağı sanılmaktadır.
Artan müşteri taleplerini karşılamak maksadı ile lojistik sektöründe hizmet veren taraf olarak UTİKAD üyelerinin; sadece taşıma modları ile sınırlı kalmayarak… depo, dağıtım vb. önemli hizmetlere yönelik yeni yatırım projelerini gündeme almaları beklenmekte, bunun sonucunda yaratılacak istihdamın da oldukça önem arz edeceği bilinmektedir.
Siyasi iradenin, dış ticaret ve lojistik sektörü ile ilgili son gelişmeleri izlediği kuşkusuzdur. Ancak bilinen bir gerçek de sektörün önündeki dar boğazların henüz aşılamadığıdır. Altyapı eksiklikleri ile özellikle gümrük mevzuatlarından kaynaklanan sıkıntıların ve uygulamalardaki aksamaların giderilmesi bu güne kadar sağlanamamıştır. Üretim, dış ticaret ve lojistik hizmetlerinin en yoğun yaşandığı Marmara Bölgesi ile İstanbul’un Avrupa ve Asya yakalarında halen bir lojistik merkez ya da tesis konuşlandırılamamıştır.
Türkiye’nin lojistik bir üs olması… hepimizin dileğidir. Ancak zaman hızla geçmekte, çevre coğrafyamızda yer alan ülkelerin bu konuda oldukça mesafe almakta oldukları izlenmektedir. Geciken yatırımların Devlet öncülüğünde tamamlanması kamunun ve sektörümüzün asıl görevi olarak karşımızda durmaktadır.
Müjdat MANDAL
UTİKAD