Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gündem / GÖZ, GÖNÜL VE GELECEK

GÖZ, GÖNÜL VE GELECEK

GÖZ, GÖNÜL VE GELECEK29.03.2012

“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” diye bir atasözümüz vardır, bilirsiniz. Türk kamuoyu şu veya bu nedenle dünyayı daha çok Avrupa’dan ibaret algılar. O yüzden dünyanın başka yerlerine daha az dikkat eder ve bu yerleri TV hafızamıza ve farkında bile olmadığımız önyargılarımıza emanet ederek yaşamımızı devam ettiririz.

 
Geçtiğimiz hafta size Bankok’ta yapılan Asya Pasifik Ulaştırma Bakanları Konferansı’ndan bahsetmiştim. Hatırlayacağınız üzere 53 üye ülkeden 31’inin katıldığı Konferans’ın sonunda Ulaştırma Bakanları, Bankok Deklarasyonu’nu kabul ettiler.

Bankok Deklarasyonu ekinde iki belge yer alıyordu: Ulaştırmanın Geliştirilmesine Dair Asya ve Pasifik İkinci Dönem Eylem Planı (2012-2016) ve Uluslararası Karayolu Taşımacılığının Geliştirilmesine Dair Strateji Çerçevesi.

 
“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” diye bir atasözümüz vardır, bilirsiniz.
 
Türk kamuoyu şu veya bu nedenle dünyayı daha çok Avrupa’dan ibaret algılar. O yüzden dünyanın başka yerlerine daha az dikkat eder ve bu yerleri TV hafızamıza ve farkında bile olmadığımız önyargılarımıza emanet ederek yaşamımızı devam ettiririz.

Mesela Türkiye’nin doğusundaki ülkeleri; daha çok çöllerin, korkutucu dağların, üzerinde omuz omuza 70-80 kişinin seyahat ettiği, baştan aşağı elişi çiçeklerle boyanmış eski otobüslerin, kısaca sefaletin, kötü şehirlerin ve yer yer kanlı savaşların olduğu bir dünya olarak görmeye hemen hazırızdır.

 
Bu kemikleşmiş algıyı son 10 yıldır keşfetmeye başladığımız Çin nedeniyle yavaş yavaş terkediyor olsak da o dahi bize hala köle işçileri, pili hemen biten ve çabuk bozulan oyuncağı çağrıştırmaya şimdilik devam etmektedir.

Elbette toplumsal ve bireysel algımız böyle olunca Asya ve Pasifik ülkelerini yeni yüzyılın parlayan yıldızları, küresel gelişme ve kalkınmanın motorları ve şirketimiz ya da ulusal ekonomimiz için değerli fırsatlar sunan heyecanlı pazarlar olarak görmemiz de mümkün olmaz.

Bankok Konferansı’na iki hafta üstüste yer vermemin temel nedeni, işte tam da bu algıyı değiştirmek arzusudur.

Ben hepinizi taşımacılık ve lojistik konusunda Asya ve Pasifik bölgesine, gittikçe daha fazla odaklanmaya davet etmek istiyorum.

 
Bu paradigma dönüşümü, emin olun ki, Türk karayolu taşımacılık filosu, Türk limanları ve hatta çeşitlenen Türk ihracat pazarları için değerli fırsatları görmemizi kolaylaştıracaktır.
 
 
Bankok Deklarasyonu, geçen hafta da belirttiğim üzere, önemli hedefler içeriyor: UBAK Belgesi’ne benzer bir Asya Belgesi’nin geliştirilmesi, sınırlarda serbest bölgelerin ve denize uzak iç bölgelerde ‘kuru limanların’ tesis edilmesi, ortak sınır kontrollerinin yaygınlaştırılması, araçlarla ilgili (ebat, ağırlık, tescil, sigorta) kuralların yeknesak hale getirilmesi tek tek çok önemli işbirliği projeleridir.

Türkiye’nin hükümet olarak bu çalışmalara vagonluk değil lokomotiflik yapmasına acil ihtiyaç bulunuyor.

 
Türkiye Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız artık AB uzmanlığı kadrolarına yeter deyip bir an evvel Asya ve Pasifik Uzmanları, Ortadoğu Uzmanları, Afrika Uzmanları yetiştirmelidir.

Bakanlık ve UNESCAP Sekreteryası arasında çok daha canlı, vizyoner ve somut bir işbirliği çerçevesi oluşturulmalıdır.

 
Asya Belgesi, Türkiye’nin liderliğinde sektörle buluşmalıdır.

Asya Otoyolu şebekesinin özellikle Türkiye’den geçen güzergahlarının hayata geçirilmesi için ilgili ülkeler ve Çin’le çok daha yakın çalışılmalıdır.

Pakistan ile imzalanan Karayolu Taşımacılık Anlaşması bir an önce uygulamaya sokulmalı ve Çin-Türkiye Karayolu Taşımacılık Anlaşması artık resmi arşivlerde yerini almalıdır.

Bu konulardaki heyecanımı Türk vatandaşı olmama bağlayabilirsiniz. Ancak emin olunuz ki, dünyanın 74 ülkesinin temsil edildiği IRU da bu yazdıklarımdan farklı düşünmemektedir. IRU olarak Türkiye’nin de diğer Asya Pasifik ülkelerinin yanında ve yardımcısı olması konusunda
kesinkes kararlıyız.

Biz Modern İpek Yolu’na inanıyoruz.

 
Siz de Modern İpek Yolu’nun Türkiye’den de geçeceğine inanıyorsanız, artık çalışmaya başlamak zamanıdır.

Mesele gözden ırak olanı, gönülde her daim görebilme meselesidir.

Daha iyi bir geleceği inşa etmenin yegane yolu da budur.

Bu haftaki yazımı ise yakışıklı olduğu ve rüşvet almadığı için Devrim Meleği diye anılan ancak hayatı giyotinde son bulan eski bir Fransız siyasetçi olan Atoine de Saint-Just’un (1767-1794) şu sözleriyle bitirelim: “Sanatın pek çok dalı mucizeler yaratmayı başarmış iken, bir tek yönetim sanatı sadece ve sadece canavarlar yaratmıştır”.

Ben aksine inanmak istiyorum.

Hepinize sağlık ve mutluluk dolu bir hafta dilerim. Esen kalın!

Haydar Özkan/Taşıma Dünyası